Muv-Luv Alternative: Total Eclipse

Muv-Luv Alternative: Total Eclipse

Muv-Luv Alternative: Total Eclipse, bir çok ürünün arasında ” Durun bunun animesini de yapalım.” denilerek ortaya çıkmış desek yeri. Muv-Luv 2003’te yetişkinliklere yönelik oyun olarak çıkıyor. Devam oyunları, mangalar, hikayeler derken 2012’de Muv-Luv Alternative: Total Eclipse adlı tefrika roman animeye dönüştürülüyor. Anime serisi ortalama 24:30 dakikalık 24 bölümden oluşuyor. Yönetmenliğini Masaomi Ando yapıyor. Dolu dolu 24 bölüm, olaylar olaylar, toparlayıp yazmak gözümü korkutuyor resmen. Bir yerden başlamak lazım ve başlıyoruz:

Yıl 1967. İnsanoğlu Marslılarla ilk kez temas ediyor. Yalnız bu bir hayli kötü sonuçlar doğuruyor. Tek amacı insanlığı yok etmek olan uzaylılar, BETA, ile 1. Ay Savaşı yapılıyor. 1973 yılına gelindiğinde ise BETA ilk kez dünyaya ayak basıyor. Sonra 1997 yılına zıplayıp esas kızımızın gençliğini görüyoruz. Esas kızımız Yui Takamura Japonya’da Yüzey Pilotluğu Eğitim Okulu’nda öğrenci olarak çıkıyor karşımıza. Bu arada dünyada birçok yer BETA işgaline uğramış, birçok insan ülkesini kaybetmiş ve Japonya da zor bir durumda. 1998’de o kadar zor durumda ki öğrenciler bile bir anda kendilerini savaşın ön saflarında buluyor, Yui 5 arkadaşını bu ilk savaşlarında kaybediyor. Hem de BETA tarafından yenilmek üzereyken kendisine daha öncesinde öldürmesini yalvarır halde. O savaşın sonunda kendine geldiğinde düşünüyor: “Yaşayanlar ölüleri saymayı ne zamandan beri bıraktı acaba? Dünya gerçekten yok oluşa doğru mu gidiyor acaba?”

3 yıl sonra Alaska’daki Birleşmiş Milletler’e ait Yuukon Üssü’ndeyiz. BETAlarla savaşmak için Taktik Yüzey Savaşçıcı – TSF denilen robotlar kullanılıyor ve ülkesini kaybetmiş ülkeler TSF üretim ve geliştirme faaliyetlerine BM bünyesinde bu gibi üslerde devam edebiliyor.

Kahramanlarımız da Japon-Amerikan TSF geliştirme ekibi, XFJ Projesi’nde çalışan insanlar. Bu ekip çok uluslu. Projenin başında Yui Takamura var. Plotlar Amerika’dan Yuuya Bridges; Japon-Amerikan melezi, babasını tanımıyor, dedesi başta olmak üzere insanlardan Japonlarla ilgili hep kötü şeyler duyduğu için kendini sadece Amerikan olarak tanıtıyor. Aynı zamanda Japon olduğunu inkar ediyor. İsveç’ten Stella Bremer; büyük göğüsleri ve nişancılığıyla öne çıkıyor. İtalya’dan Valeria Giacosa; uzun boylu uzun saçlı yakışıklı İtalyan erkeği imajında ve sürekli birilerine asılıyor. Nepal’den Tarisa Manendal; kısa boylu, esmer tenli yenilgiyi kabul edemeyen bir pilot. Ekibin en yüksek rütbelisi, komutanı da Türkiye’den İbrahim Doğulu; vakti zamanında daha yüksek rütbeliyken emirleri hiçe sayıp BETAlardan kaçan mültecilere yardım ettiği için rütbesi düşürülüyor.

Bir de Sovyet ekip var. Meşhur Scarlet Twins denilen kızlar Cryska ve İnia. Bu kızlar da başlı başına bir proje. Bir tür çalışma sonucunda oluşturulmuşlar, harika bir pilotluk sergiliyorlar. İnsan ilişkileri ise ağırlıklı olarak çok kötü. Küçük olan İnia Yuuya’ya ilgi duyuyor. Böylece Yuuya Cryska’nın da dikkatini çekiyor.

Yuuya ve Yui başlarda hiç anlaşamıyor. Projenin bir yer varamayacağını savunuyor; ama zamanla hem buzlar çözülüyor, hem de yakınlaşmalar ve kıskançlıklar başlıyor. Hikayemizdeki esas kızın Yui olduğunu söylemiştik, esas oğlan da Yuuya. Kendini beğenmiş Japon düşmanından “Bu projeyi başarılı hale getireceğim. Herkes Japon TSF’lerinin en iyisi olduğunu görecek.” noktasına geliyor.

Bağımsız çalışmaların yanında ortak çalışmalar da yapılıyor. Bunlardan bir tanesi de Kamçatka’da savaş saflarında yapılacak. Sovyet üssünde kalıyor bütün ekipler. Japonların geliştirdiği yeni bir silah var TSF için. Yui ikna ediyor herkesi ve gizli olmasına rağmen silahı Kamçatka’ya getirtiyor. İlk gün silah görücüye çıkıyor ve inanılmaz bir başarı sergiliyor. Hiç gerçek savaşa katılmamış Yuuya bu silahla dünya rekorunu kırınca herkesin gözüne batmaya başlıyor. Diğer ekiplerden kimse sevmiyor Yuuya’yı. Sovyet ekibi İnia ve Cryska’yı da sevmiyor; ama bunun nedeni başka. Ön saflarda savaşanlar hep Sovyetlerin işgal ettiği ülkelerden çocuklar, Rusları kaçırıp geri kalanları savaşa zorluyorlar. Dönelim plana. Sonraki BETA saldırısında nedense silah çalışmıyor; ama ekibi yine de sahaya çıkmaya zorluyorlar. BETA’lar bitti derken bir anda yer altından üsse doğru gelen bir grup fark ediliyor. Yui ve İbrahim bir dolaplar döndüğünü anlıyor çoktan. Telsizler ve iletişim kanalları kapanıyor. Meydandaki BETA’lar bitmesine rağmen Sovyetler pilotlara yerlerinden ayrılmama emri veriyor önce, sonra da pilotlara birbirlerinden ve üsten uzakta noktalar belirleyip geri çekilme emri verilirken üstekilere de üssü boşaltma emri veriliyor. Tabii ki bütün alet edevat geride kalacak şekilde. Yui ve hangarda saklanmış bir personel geride kalmayı başarıyor. Vincent elindeki radyoyla zar zor Yuuya’ya ulaşıp Yui’nin geride kalıp silahı yok etmeye çalıştığını haber vermeyi başarıyor. Silahı yok etme çalışmaları ise pek başarılı değil, sistem çalışmadığı için. Hangara BETA’lar saldırıyor, her şey bitti derken Stella ve Yuuya Yui’yi kurtarıyor. Yuuya’nın fazla hasarlı TSF’si kaçmayı başaramıyor. Savaşıp köşe sıkışmışken bu kez Sovyet ekip gelip Yuuya’yı kurtarıyor. Uçaklar görünüyor, yardıma geldiklerini düşünen Sovyet ekip bir anda üstlerine inen bombalardan hiç de öyle olmadığını anlıyor. Sonra bir anda Lazer Sınıfı BETA’lar çıkıyor ortaya ve uçakları yok ediyor. Sovyet ekip bunlarla savaşmak için giderken diğer yandan Scarlet Twins geride iz kalmamasını sağlamak için bu ekibi yok etmek amacıyla peşlerinden gönderiliyor ve her şey örtbas edilmiş oluyor.

BM bütün bu olanlardan sonra bir zahmet bu çalışmayı iptal ediyor. Bir sonraki etkinlik Yuukon Üssü’nde farklı ülkelerden ekiplerin birbirlerine karşı savaşması üzerine kurulu. Bu kez Amerika’dan da bir ekip geliyor. Yuuya ile araları iyi değil tabi. Aşk meşk, kıskançlık, rekabet olayları arasında üsse çok sistematik bir saldırı gerçekleştiriliyor Mülteci Kurtuluş Cephesi tarafından. İstekleri gerçek özgürlük ve eşitlik. Bardaki arkadaşları Natalie de onların arasında; ama bizimkilere bilgi vermeye çalışırken bir arkadaşı tarafından öldürülüyor. Teröristler bu bölgede bulunan bir laboratuvardan da haberdar. BETA’lar üzerinde deney yapılan bir laboratuvar… Oradaki BETA’ları salıyorlar. Amerikalılar, Ruslar, teröristlerin içlerindeki hainler herkes bir şeyler saklıyor, Dünya böylesine kötü bir durumdayken bile herkes birbirini yok etme derdinde. Sonunda ise sanki kimse başka hiçbir şey yapmamış gibi BETA’ları yok etme derdine düşüyor. Teröristler başarısız olduklarını görünce intihar ediyor. Teröristlerin de içlerindeki hainlerin de Master dedikleri bir adam var. Bu adam neyin nesi ve amacı ne acaba? Hain grubunun başı Crsyka ve İnia’nın başka bir moda geçmesini sağlıyor. Her şeyi yok etme modu! Gel gör ki kızların içindeki Yuuya aşkı işe yarıyor ve Yuuya’yla savaşırken son anda eski hallerine dönüyorlar.

Sonuç; yaralılar, ölüler, açıklamalar… İnia hastanede yatıyor. Yui Japonya’ya çağırılıyor. Projeye devam edilmeme ihtimali var. Gitme hazırlığında Yuuya kesinlikle geri dönecek diye veda etmiyor. Yui de döneceğim diyor. Gitmeden önce Cryska çıkıyor karşısına. “Sana söylemem gereken bir şey var. ” Kapanış müziğini görüyoruz ama sabredin sonrasında minicik bir kısım daha var.

            Cryska: Düşmanız demek oluyor.

Yui: Hayır, daha karmaşık ve zorlu.

Cryska: Düşmandan daha zorlu olan şey nedir?

Yui: Aşk rakibi.

Bitti. Haydi geçmiş olsun. Bence oldukça sürükleyici bir anime. Nasıl bitmiş 24 bölüm anlamıyor insan. Her şeyden biraz biraz var içinde. Aynen hayatın kendisi gibi… 2016 başlarında bu seriden  Schwarzesmarken romanları da animeye uyarlanmış. Ona da bakalım 🙂

Açılış Müzikleri: Koda Kumi’den Go to the Top ve Aki Hata’dan Doubt the World

Kapanış Müzikleri: Minami Kuribayashi’den Signs – Sakutsuki Hitoyo- ve Ayami’den Revise the World

Muteki Kanban Musume - Ramen Fighter Miki

Muteki Kanban Musume

Muteki Kanban Musume (Yenilmez Servis Elemanı); Jun Sadogawa’nın yazdığı mangadan uyarlanan, 2006 yapımı, 12 bölümlük bir anime. Bölümler yaklaşık 25 dakikadan oluşuyor. Yönetmenliğini ise Nobuo Tomizawa yapıyor.

Kahramanımız Miki Onimaru annesinin işlettiği ramen dükkanında çalışıyor çalışmasına ama ne teslimatları tam vaktinde yapıyor ne de aslında doğru düzgün işe yarıyor. Faydadan çok zarar veriyor desek yeri. 20 yaşında olmasına rağmen çocuk akıllı, çok enerjik, dövüşçü ama diğer yandan da yardıma ihtiyacı olanların yardımına koşan biri. Karşılarında fırını olan Megumi Kannazuki okuldan arkadaşı ve sürekli Megumi ile Miki sürekli kavga ediyor. Megumi ne yaparsa yapsın bir türlü kazanmayı başaramıyor.

Bir de Kankuro Nishiyama var. O da okul döneminde Miki’den çok çekmiş, 4 yıl aradan sonra döndüğü şehirde Miki’yi yenip intikamını almak ve hayata devam edebilmek umuduyla Miki’ye sürekli meydan okuyor. Her seferinde daha sefil halde yenilse de…

Bu dalaşmaları, Miki’nin annesinin tepkileri gibi aslında ekstrem bir ailenin günlük hayatını izliyoruz. 🙂

Açılış Müziği: Masami Okui’den Wild Spice

Kapanış Müziği: Naozumi Takahashi’den Mutekina Smile

Prof. Dr. A. Gürhan Fişek

Prof. Dr. A. Gürhan Fişek’in Vefatı

Prof. Dr. A. Gürhan Fişek hocamızı kaybetmişiz. Eğitim hayatımız boyunca pek çok öğretmenimiz olur; ama bir elin parmağını geçmeyen, saygı, sevgi duygularını sonuna kadar hak ederek içimizde uyandıran, bizi çok etkileyenleri çıkar ya arada; işte Gürhan Hoca onlardan biri benim için.

Yüksek lisans eğitimi için dahil olduğum Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde derslerini alma şansına eriştim. Hiçbir şey anlamadığım bu bölümde çabalamama vesile olmuş, 22 yaşımda artık kaybettiğim hayal etme yeteneğini yeniden kazanmamı sağlamış insan…

Tıp doktoruyken Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne katılıp profesör olmuş, Fişek Enstitüsü’nü kurmuş, inandığı şeyler uğruna çalışmış bir insan. Sadece 2 yıl dersini almış olmama rağmen hayranlıkla baktığım insanlardan biri.

Şu an Gürhan Hoca’yı düşününce aklımdan geçenler şunlar: Tonton amca görüntüsü, okula gelince içilen Türk kahvesi, bize ısmarladığı kuşburnu çayları (Ne içersiniz diye sormazdı hiç. Herkese kuşburnu çayı ısmarlardı. Sağlıklı demek ki.:)), işçi sağlığı ve iş güvenliği, meslek hastalıkları, halk sağlığı, Çalışma Ortamı dergisi, Fişek Enstitüsü, çalışan çocuklar, gecekondu bölgelerindeki kızlara dersler, çalışan çocuklar resim sergisi, hayal etmek ve söylediği şu söz: “Çalışan çocukların ilk ellerini tutarım; çünkü elleri çok şey anlatır. Ne iş yaptıklarını söyler bir kere.” (Tabii ki kullandığı kelimeler tam olarak bunlar olmayabilir, üstünden 7-8 yıl geçmiş.)

Gürhan Hoca da Pars ve Alpaslan Hoca’ya katıldı demek. Bir yanım daha eksildi sanki. Huzur içinde uyu Gürhan Hocam. Mekanın cennet olsun!

kuyucaklı yusuf

Kuyucaklı Yusuf – Sabahattin Ali

Kuyucaklı Yusuf, Sabahattin Ali’nin üç romanından ilki. Tan gazetesinde yayınlanmaya başlanmasına rağmen bu yayın kesintiye uğruyor ve Kuyucaklı Yusuf ancak 1937’de kitap olarak karşımıza çıkıyor. Ben KYK’dan çıkan Sabahattin Ali Bütün Eserleri – Eleştirel Basım baskısından okudum.

Eleştirel bölümde kitaplar, Sabahattin Ali’nin kişisel eşyaları arasından çıkan müsveddeler ve gazete tefrikaları arasındaki farklar yer alıyor. Kuyucaklı Yusuf bu farklılıkların gösterildiği kısım hariç bu kalın baskının 223 sayfasını kaplıyor.

Hikayeye gelecek olursak; Yusuf kuyucak köyünden, küçücük yaşında ailesinin hiç yoktan evlerinin ortasında katledilmesine tanıklık etmiş bir köylü çocuğu. Saldırganlarla kavgaya bile tutuşuyor, bu sırada sağ elinin baş parmağı kopuyor ama adamların korkup kaçmasını sağlıyor anlattığına göre. Salahattin Bey o dönem ilçe kaymakamı, bu çocuğa çok acıyor ve evine alıyor.

Salahattin Bey gençliğini dolu dolu yaşamış, orta yaşlara gelince ise bir anda artık hayatını biriyle paylaşması gerektiği düşüncesine kapılıp kendinden oldukça küçük bir kızla evleniyor. Şahinde ile başlarda bir şeyler paylaşmaya çalışsa da bunun imkansız olduğunu anladıkça hayat enerjisi, bir şeylere olan inancı ve evde vakit geçirme isteğini tamamen kaybediyor. Tek bir bağı kalıyor geriye; kızı Muazzez. Masum, güzel bir kız… Şahinde zaten her şeyden şikayet ederken tabii ki Yusuf’tan da şikayet edip kıyameti koparsa da Salahattin Bey’in alttan alışı, Yusuf’un Salahattin Bey’e olan saygısından Şahinde’ye sesini çıkarmaması, Yusuf’un Muazzez’e bakıcılık etmesi bir süre sonra Şahinde’nin de susmasını sağlıyor.

Kaymakamın Edremit’e tayini çıkıyor. Zorunlu olarak ilk okulu okuyup başka hiçbir şeyle ilgilenmeyen Yusuf herkesten uzak, her şeye ilgisiz, sadece ve sadece Muazzez’le ilgili, ona kıyamayan bir hayat sürdürmeye başlıyor. Kaymakam ne kadar uğraşsa da Yusuf’u ilme heveslendiremeyince sonunda o da salıyor ipin ucunu. Yusuf bol bol aylaklık ederek, kaymakamın aldığı küçük tarla ve zeytinliğin işlerine göz kulak olarak günlerini geçirip büyüyor.

Bu sürede Muazzez güzel bir güzel bir kız olarak 15 yaşına geliyor ve o dönemde doğal olarak genç erkeklerin ilgisini çekmeye başlıyor. Fabrikatör Hilmi Bey ve oğlu Şakir sapık eğlenceleri ve zenginlikleriyle meşhur ilçede. Olaylar gelişiyor ve Şakir gözünü Muazzez’e dikiyor. Kaymakam’ın hayır demesini engellemek için bütün aile dolaplar çevirmeye başlıyor. Anne Şahinde’yle ahbaplığı ilerletip Muazzez’e, Şahinde’ye sürekli hediyeler vererek gözlerini boyamaya çalışıyor. Baba oğul kaymakamı kumar borcuna sokuyor. Sonunda da kızı istediklerini söylüyorlar. Şahinde dünden razı, kaymakam önce kabul etmese de borcun etkisiyle sonradan kabul etmeye meylediyor.

Bu sırada Yusuf tarlaya çalışmaya gelen bir kadın ve kızıyla ilgilenmeye başlıyor. Kendisi de köylü olduğu için bu insanlara daha yakın hissediyor kendini sanırım. Yardım olsun diye erzak alıp evlerine gitmişken işin içinde bir şeyler olduğunu, bu ana kızın daha önce Hilmi Bey’in yanında çalıştığını öğreniyor. Anne başlarına gelenleri anlatırken Şakir’in yakın arkadaşı Hacı Ethem kapıda görünüyor, kadını sıkıştırırken Yusuf Şakir’in boğazına sarılıyor ve arada derede bıçaklanıyor.

Muazzez ve Şakir işi ciddiye binip kaymakam da artık pes ederken Yusuf ana kızın hikayesini anlatmasını istiyor kendine ve babasına. Tahmin edildiği üzere Şakir Kübra’ya sarkıntılık ediyor, tuzaklar kurup sonunda da emeline fazlasıyla ulaşıyor. Tehdit edip Yusuf’a tuzak kurmak amacıyla yardım etmelerini istiyor. Mecbur kalıp başta kabul etmiş gibi olsalar da kız isyan edince Yusuf’a hikayeyi anlatmaya başlıyorlar ve olayların ondan sonraki kısmını zaten biliyoruz.

Bunları duyunca kaymakam ve Yusuf karşı çıkıyor; ama ne Şahinde’ye ne de Muazzez’e bir şey söylemiyorlar. Muazzez ve Yusuf bu konuda atışırken Muazzez de isyan bayrağını çekiyor. Sessiz sedasız Yusuf’a aşkını ilan ediyor, karşılıklı olduğunu öğreniyor. Sevinçten uçmaları gerekirken Yusuf tutturuyor olmaz bu iş diyerek kendini geri çekmeye. Ayrıca kaymakamın kumar borcu için bakkal arkadaşı Ali’den borç alıyor. Karşılığında da Ali’nin Muazzez’le evlenmesine izin vererek. Ortalıkta net bir şey söylenmese de herkes kendi çapında düğün hazırlıklarına başlıyor, Ali çok heyecanlı. Tam bu sıralarda başka bir arkadaşlarının düğününde alkolün de etkisiyle Şakir silahını çekip Ali’yi vuruyor. Kimse ne şahitlik yapmak istiyor ne de olaya başka şekilde dahil olmak. Zar zor şahit yazılanlara Hacı Ethem para verip yalancı şahitliğe ikna ediyor. Jandarma komutanına da daha yüklü bir rüşvetle silahı değiştiriyor. Herkes aynı yolun yolcusu esasen. Kimse Şakir’in beraat etmesine şaşmıyor.

Bütün bunlara rağmen Muazzez’den kaçmaya devam ediyor, karşılıklı aşklarına rağmen aynı evin içinde dahi duramayan iki genç. Yusuf’u güçlükle yakalayan Muazzez böyle devam ederse başkalarına gideceğini ima ediyor. Yusuf sinirlenip evden çıkıyor yine; ama aklına takılıyor sürekli bu laf. Geri dönüyor, öğreniyor ki Muazzez Şahinde ile Hilmi Bey’in bağ evine gitmiş. Çarşıya gidip atlı araba kiralıyor. Bahçedeki Muazzez’i olduğu gibi kapıp kaçıyorlar.

Arkadaşı bir süre sonra Şahinde’ye haber veriyor. Edremit’te herkes onları kardeş sandığı için kimsenin aklına kötü bir şey gelmiyor. Şahinde de kalbi iyice kötüleşen kaymakama bir şey olduğunu sanıyor. Apar topar eve dönüyor ki kimse yok. Jandarmaya başvuruyorlar aransınlar diye. Çevre köylere aramaya giden jandarmaların hepsi işleri ne kadar ağırdan alabiliriz acaba yarışında oldukları için sonuç almaları pek mümkün olmuyor. Birkaç gün sonra bir adam Yusuf’un kiraladığı atlı arabayı getiriyor. Kaymakama götürüyorlar hemen. Adam diyor; “Bir şeyleri yok evleniyorlar, buraya dönmeye niyetleri yok, haber vermek için beni gönderdiler.” Kaymakam adama dil döküp birlikte dönmeye ikna ediyor. Gidip Yusuf’la konuşuyor: “Evin halini biliyorsun oğlum, siz de olmazsanız ben nasıl yaşarım?” diyerek dönmeye ikna ediyor.

Bir süre sonra her şey unutuldu sanılarak hayata devam ediliyor. Kaymakam Yusuf’a kaymakamlıkta katiplik işi ayarlıyor. Memur oluyor Yusuf, Muazzez çok mutlu. Kader de ağlarını örmeye devam ediyor. Kaymakam kalp krizi geçirip ölüyor. Yeni kaymakam genç biri, Hilmi Bey’le hemen ahbap oluyor ve takıyor kafayı Yusuf’a. Yusuf’a vergi tahsildarlığı görevi verip sürekli komşu köylere gitmesini sağlıyorlar. Yusuf günlerce haftalarca eve dönmüyor, ekonomik durumları giderek daha da kötüye gidiyor, Şahinde isyan edip eğlencelere gidiyor. Sonunda kızını da ikna edip onu da götürmeye başlıyor, hediyelere yapıyor yine.

Bir süre sonra eğlenceler Şahindelerin evinde yapılmaya başlanıyor. Muazzez’i alkole alıştırıyorlar. Hilmi Bey, Şakir, kaymakam ve jandarma komutanı baş misafirler. Bir gün Yusuf eve erken dönüyor ve bir haller olduğunu anlıyor; ama korkuyor düşünmekten bile. Şahinde’yle konuşuyor, yalvarıyor ona karısını olduğu gibi bırakması için. Yine göreve gidiyor, ama ulaşabildiği ilk köyde hasta olup yatağa düşüyor. Kalkabildiği ilk an geri dönüp evdeki içki alemini görüyor. Silahını çıkartıyor, düşüp sönen lambanın bıraktığı karanlığın içinde sessizliği silah sesleriyle bozuyor. Çıt çıkmayan odaya sesleniyor sonra:

“Muazzez!”

“Yusuf!”

“Gel Muazzez”

“Geldim Yusuf”

Muazzez’i kaptığı gibi atına atlıyor ve yine kaçıyorlar. Bir süre sonra Muazzez’in vurulduğu anlaşılıyor. Karanlık, soğuk bir gecede sığındıkları ağacın altında sabaha çıkamıyor Muazzez. Boynunda vurulduğunu görüyor Yusuf. Donmuş toprağı kazarak karısını gömüyor, bu bir türlü kendini ait hissedemediği topraklardan, hayattan uzaklaşmak istercesine, devam etmesi gerektiği düşüncesiyle yola devam ediyor.

Kitap böyle bitiyor. Düşüncelerime gelecek olursak; kadınların çoğunun ancak eğlence ve zengin koca peşinde olduğu, memurların o zaman da işlerini yapmadığı, paranın her kapıyı açtığı, rüşvetin kol gezdiği, halkın devlete ne inandığı ne de dahil olmak istediği, insanların daha o zamanlardan “Aman şahit yazarlar” düşüncesine sahip olduğunu görmek oldukça üzücü. Diğer taraftan da düşünmekten kendini alamıyor insan. Acaba yerleşik hayata geçerek mi bu hale geldik? Göçebe halde yaşarken insanlar böyle davranabiliyor muydu? Hani yiğitlik, dürüstlük, çalışmak değil miydi asıl fazilet? Türk milleti hep mi böyleydi? Eğer cevap hayırsa, hangi noktada bu hale geldik?

Neo Angelique Abyss

Neo Angelique Abyss

Neo Angelique Abyss, Angelique serisinin bir yan ürünü olarak çıkmış. Neo Angelique adlı oyuna dayanıyor. Angelique de aynı şekilde oyun, manga ve anime denemesi olan bir çalışma. 2008’de başlayarak 13 bölümlük 2 sezon halinde yayınlanıyor. İkinci sezon Neo Angelique Abyss Second Age olarak adlandırılmış.

Neo Angelique Abyss en açık haliyle bir kızcağızın etrafında toplanan ve onun için kul köle olan yakışıklı erkekler üzerine kurulu desek pek de yanlış olmaz. Tabi konu daha farklı ama olsun her anında bunu hissediyor insan. Öyle dalyan gibi uzun boylu, yakışıklı, elinden her iş gelen, kibar erkek karakterleri seviyorsanız hiç düşünmeden izleyin. 😀

Konuya gelecek olursak; animenin geçtiği dünya Arcadia’da ara ara Thanatos diye yaratıklar çıkıyor ortaya ve yakaladığının bütün enerjisini sömürüp kupkuru bırakıveriyor. Bu Thanatosları yok etmenin tek yolu arındırma. Bunu yapabilen de çok kişi yok. Kutsal Şehir şövalyeleri ağırlıklı olarak savaşıyor; ama diğerleri de var. Bunlardan bir tanesi Nyx. Yakışıklı mı yakışıklı, beyefendi mi beyefendi, zengin mi zengin, becerikli mi becerikli bir karakter. Nyx bu Thanatoslarla savaşmak için kendi çapınca bir topluluk kurma peşinde. Sağda solda haberini aldığı kişileri grubuna dahil ediyor. Hali hazırda Rayne adlı ülkenin belki de en geç profesörünü almış yanına.

Asıl kahramanımız Angelique ise ailesini Thanatos saldırısında kaybetmiş, doktor olup insanları kurtarmayı amaçlayan, kendi halinde bir lise öğrencisi. Bir gün Angelique’nin okulunun yöneticisi olan Nyx görüşmeye gelip diyor ki: ‘Angelique Angelique sende çok büyük bir güç var, gel bizim ekibe katıl, gel birlikte Hidamari Konağı’nda yaşayalım, hep birlikte Thanatoslarla savaşalım, doktorluktan daha çok insan kurtarırsın bu şekilde, hem Noblesse Oblige var bak.’ diyor. Bu Noblesse Oblige de çok sevdiğim başka bir animede daha geçiyor. Japonlar seviyor demek ki. Nyx bu ifadeyi ‘Eğer elinde bir şeyi yapma gücü varken yapmıyorsan bu da suçtur.’ diye açıklıyor.

Animeye geri dönecek olursak, Angelique sonunda kabul ediyor. Ekibe daha başkaları katılıyor: Aslında bir insan eseri bir biyolojik silah olan JD. Kutsal Şehir’de Gümüş Şövalyeler arasındayken ayrılıp kendini Angelique’ye adayan Hyuuga. Bir de kedi takılıyor Angelique’nin peşine; Ervin. Bu kedide bir şey var ama derken en sonunda görüyoruz tabii ki. Ayrıca gazeteciler Bernard ve Roche var. Onlar da Angelique’ye yardım etmek için ölüp bitiyorlar. Zaten sonradan anlaşılıyor ki meğer Bernard zaten akrabaymış. Hatta ailesi öldükten sonra bir süre Angelique’ye o bakmış falan.

Başta güzel güzel Hidamari Konağı’nda yaşayıp Thanatoslarla savaşıyorlar. Görmelisiniz; her akşam Angelique için yemek yapma yarışına giren yakışıklı erkek karakterler. Angelique’nin Kraliçe Yumurtası olduğunu öğrenince (yani çok yüksek arındırma gücü var, herhangi bir alete de ihtiyaç duymuyor) ünleri artıyor. Aynı oranda düşmanları da sanırım. En büyük düşman da Thanatosların asıl kaynağı olan Erebos adlı mutlak kötülük.

Asıl sürpriz şimdi! (Bu araya gerilim müziği giriyor işte kafanızda dinleyin:)) Erebos Nyx’i ele geçirmiş onun içinde yaşıyormuş. Nyx kontrolü kaybedip Hidamari Konağı’nı yakıyor. Diğerleri zar zor kaçıyor. Her yerde bir anda oluk oluk Thanatoslar oluşmaya başlıyor. Halk suçu Angeliquegillere atıyor.

Öyle ya da böyle geri dönüp eski düşmanlarını dost edinerek Erebos’u yok etmek ve Nyx’i kurtarmak için ellerinden geleni yapıyor ve başarılı da oluyorlar. Kedi Ervin Angelique’ye yol gösteren mutlak bir güç tarafından gönderilmiş yardımcı daha ziyade. Zor zamanlarda yol gösteriyor çaktırmadan.

Neo Angelique Abyss bence güzel bir animeydi, izlerken sıkılmadım. Yakışıklı anime karakterleri hayranı olmadığım için o erkek haremini andıran sahneler biraz sıkıntılıydı; ama izlenebiliyor yine de. 🙂

Neo Angelique Abyss ve Neo Angelique Abyss Second Age Müzikler:

  1. Sezon Açılış: Hiroki Takahashi, Toru Oukawa, Masaya Onosaka ve Daisuke Ono’dan Joy to the World
  2. Sezon Açılış: Ōbuhantā 4’ten (Hiroki Takahashi, Toru Oukawa, Masaya Onosaka ve Daisuke Ono) Silent Destiny
  1. Sezon Kapanış: Tegomass’tan Ai Ai Gasa
  2. Sezon Kapanış: Tegomass’tan Kataomoi no Chiisana Koi
Murder Princess - Mādā Purinsesu

Murder Princess

Murder Princess Sekihiko Inui’nin 2005-2007 yılları arasında yayınlanan mangasından uyarlanan, 2007 yılında gösterilen  6 bölümlük bir anime. Yani deneme yapılıp kısa kesilmiş. Bölümler ortalama 24 dakika sürüyor.

Anime sarayda bir isyanla başlıyor. Prenses gizli geçitten kaçırılıyor, hizmetçisi prensesin yerine geçiyor şeklinde klasik bir akış. Sonrasında kaçan Prenses Alita ormanda bir canavarla karşılaşıyor, korkuyla koşarken ödül avcısı  Master Faris’le karşılaşıyor. Canavar peşinden gelince paniğe kapılan Prenses Alita ikisinin birden uçurumdan düşmesine neden oluyor. Düşerken bir ışık, aşağıya nispeten yavaş bir iniş ve sonucunda ruhlarının yer değiştirmesi. Ruhlar Yasası deniyormuş buna, iki kişi aynı anda ölümle karşı karşıya kalınca yer değiştirebilirlermiş. Sonuç olarak prenses ödül avcısının, ödül avcısı da prensesin vücudunda.

Prenses Alita gözünün önünde devasa bir canavarı öldüren Faris’ten sarayı ve ülkeyi kurtarmasını istiyor ve ödül olarak da kendini sunuyor. Faris kabul ediyor. Yanındaki iki yaratık yardımcısı ve prensesle saraya gidiyorlar. İsyanın başındaki profesörü yeniyorlar ve Faris prensesin vücudunda taç giyiyor.

Profesör geri adım atmıyor, yine saldırıyor hem de taç giyme seremonisi sonrasında yapılan geçit töreninde. Prenses canavarı öldürüyor ve halkın güvenini kazanıyor. Bu arada Faris’in vücudundaki Prenses Alita da öldürülen eski hizmetçisinin adını alarak Mirano adıyla Prenses’e hizmet ediyor. Profesör Mirano’yu kaçırmayı başarıyor. Prenses kurtarmak için gittiğinde gizemli bir savaşçı yardım ediyor. Bir de bakıyorlar ki bu gizemli savaşçı uzun süredir haber alınamayan Prens Kaito! Aman Allah’ım gerçek kral geri döndü. 😀 Kaito taç giyiyor, ama Kaito’yu zırhının içinde bir cadıyla işler çevirirken de gördüğümüz için aslında kötü adam olduğunu anlıyoruz çoktan. Sadece amacını bilmiyoruz; ama onu da öğreneceğiz elbet. Zaten hepi topu 6 bölüm. 😀

Cadı Prenses Alita’yı gizli odaya götürüp kapısını açmaya çalışıyor. Bir şeylerin ters gittiğini anlayan prenses cadıyla savaşmaya başlıyor. Bu arada cadı şu an prenses kılığındaki Faris’in köyünü yakıp babasını öldüren kişi. Prenses ve Cadı savaşırken araya zırhıyla Kaito giriyor. Çarpışma taht odasının duvarlarının yıkılmasına neden olunca Prens Kaito asıl asiler bunlar diyerek Prenses ve ekibini hedef gösterince çevreleri sarılıyor.

Zar zor kaçıyorlar, prenses yaralı. Kaçarken profesörün yardımcısı robot kızları da yanlarına alıyorlar. Kızlar profesör de cadı tarafından kullanıldı, her şey Teoria yüzünden deyince Prenses Alita ‘Nedir peki bu Teoria?’ diye soruyor haklı olarak.

Açıklıyoruz; Teoria geçmiş döneme ait teknolojinin kaynağı. Bir zamanlar insanlık Teoria ile bilim ve teknolojinin zirvesine ulaşıyor. Sonucunda ise bu teknolojiyle ormanlardaki canavarlar veya Faris’in yardımcıları gibi yaratıklar oluşturulup herkes birbiriyle savaşıyor. İnsanlık tamamen yok olmanın eşiğindeyken geriye kalan birkaç kişi Teoria’yı bir yere kilitleyip kullanımını yasaklıyor. İnsanlık tarihi yeniden başlarken Teoria’nın kilidini açma ve kullanma hakkı sadece bir ailenin kız çocuklarına veriliyor. Şu anki kilit kim dersiniz? Tabii ki Prenses Alita başka kim olacaktı?!

Bilgiler tamam, Teoria ile her şeyi yapmak mümkün. Vücutlarına geri de dönebilirler. Kızlar bunun peşinde ama daha önemlisi kötü Prens Kaito’yu durdurmak istiyorlar. Zar zor şehre dönüp gece saraya baskın yapıyorlar. Saraydaki herkes zaten bunları beklediği için bu açıdan başarılı olduğu söylenemez. Prenses Alita, Mirano, cadı ve Prens Kaito gizli odaya giriyor. Kıran kırana mücadeleyi Prenses Alita kazanıyor; ama Teoria aktif edilmiş halde. Durdurmanın tek yolu tamamen durdurmak. Eğer bunu yaparlarsa Faris’in yardımcıları dahil eski teknolojiyle hayatta olan her şey de yok olacak. Zor bir karar olsa da sonunda durduruyorlar. Yardımcılar veda ediyor Masterlarına. 😢

Sürekli savaş meydanlarında yer alan Prenses Alita’ya düşmanları Murder Princess adını takıyor. Kendi çaplarında düzen kurup öyle yaşamaya devam ediyorlar işte. 🙂

Müzikler:

Açılış Müziği: BACK-ON’dan Hikari Sasuhou

Kapanış Müziği: Romi Park’tan Naked Flower

Neoranga anime

Neoranga

Neoranga 1998 yapımı 2 sezonda 48 bölümden oluşan bir anime. 48 bölüm olduğuna bakmayın, bölümler 12 dakika dahi sürmüyor.

Shimabara kardeşler ailesini kaybetmiş, abla Minami’nin evi geçindirdiği 3 kız kardeş. Bir gün evlerine bir çocuk geliyor. Barou Hanedanlığı’ndan geldiğini, yeğenleri olduğunu, ağabeyleri Masaru’nun öldüğünü, krallığın kalıtsal olarak kendilerine geçtiğini ve Barou Adası’na davet edildiklerini söylüyor. Kız kardeşler başta önemsemeseler de bedava tatil fikriyle gitmeye karar veriyorlar.

Shimabara kardeşler adayı koruyan Tanrı Neoranga’yı öğreniyorlar. Taşların üstüne kazınmış şekillerin oynaması kızları o kadar da etkilemeyince Neoranga’ya seslenmeleri söyleniyor. Sonuç; sular arasından yükselen dev bir yaratık: Neoranga. Tokyo’daki yaşantılarına geri dönüyorlar; ama Ranga da onlarla birlikte gidiyor. Başta büyük bir kriz olsa da Amerika’nın Barou Hanedanlığı’nı tanıması gibi gelişmelerle Japon Hükümeti de geçici olarak saldırmayı bırakıyor.

Shimabara kardeşler içinse Kaotik bir hayatın başlangıcı olduğu su götürmez. Siyasi olaylar, mahallelilerin tepkileri. Bahçelerinde ülke içi hatta uluslararası sorun haline gelen bir Tanrı. Ranga’nın gücünü iyilik için, adalet için kullanabileceklerine inanıyorlar. Abla Minami şirketinin batmasının ve kardeşlerinin okul paralarının da etkisiyle Ranga üzerinden gelir etmeye odaklanmış olarak çıkıyor karşımıza.

Japonya’daki gizli bir örgüt olan Kyoshinkai içinde barındırdığı siyasiler aracılığıyla resmiyet kazanıyor. Kyoshin adı verilen, Ranga’ya benzeyen yaratıkları Japonya’nın çeşitli yerlerinden bulup uyandırıyor ve Ranga’ya karşı savaşıyorlar. En sonuncusu ve en güçlüsü dedikleri İbuki ile öyle bir propaganda yapıyorlar ki, insanlar İbuki diyor başka bir şey demiyor. Bence propagandanın planlama aşamasındaki sahnesi ilgi çekici. Birkaç kişilik görüşmede İbuki’yi tıpkı başka şeyleri yaptıkları gibi meşhur edeceklerini, insanların ona inanacağını söylüyorlar. Gerçeklik payı fazlasıyla olsa gerek.

Uzayda bir solucan deliği oluşuyor. Buradan dünyadaki her ülkeye bir anlamda binicisi olan, Curiotes denilen insan üstü canlılarla Kyoshin geliyor. Bunların mesajı Ranga’nın yok edilmesi, yoksa dünya yok olacak! Doğal olarak herkes Shimabara kardeşlere ve Ranga’ya yüz çeviriyor. Saldırılar sonunda Ranga ağır yara alıyor.

Bu arada bir gün ağabey Masaru çıkıp geliyor. Meğer ağabey ölmemiş, bir nevi evrim geçirmiş. İnsanın bir üstü, ölmeyen ve uzaydaki tek Tanrı dedikleri Tao’nun hizmetine giren biri haline gelmiş. Kyoshinler Curioteslerin araçları gibi. Amaç tek Tanrı Tao’nun korunması. Ranga ise diğerlerinden farklı. Tao her şeyi ele geçirmeye çalışırken buna karşı çıkıyor. Tao ve Kyoshinlerle savaşıyor. Hiçbir Curiotes Ranga’yı alt edemiyor. En sonunda bir insan Ranga’yı mühürlemeyi başarıyor. Öylece okyanusun altında uyumaya geçiyor Ranga, ta ki Shimabara kardeşler gelinceye kadar.

Ağabey kardeşlerinden yardım istiyor Neoranga’yı yok etmek için. Yuuhi ve Minami ağabeylerini izliyor. Ushio karşı çıkıyor ve Ranga’ya gidiyor. Yuuhi ağabeyini oyuna getirip Kyoshin’i Akasa’ya zarar vedikten sonra Minami’yi de ikna edip Ushio’nun yanına Ranga’ya geri dönüyor. Ranga evrim geçirerek gelişiyor.

Sonrası zafer! Neoranga yine galip geliyor. Kyoshinler ile ağabey Masaru uzaya geri dönüyor ve solucan deliği kapanıyor. Yuuhi Tao ile savaşmak için uzaya gitmeyi teklif ediyor. Ushio karşı çıkıyor. Kardeşler arasında geçen özgürlük, savaş ve kişilerin cenneti üzerine geçen konuşma ilgi çekici. Tao tekrar uyanıp da kaçacak yerleri kalmayana kadar hayatlarına devam edecekler gibi duruyor.

Genel olarak bayıldığımı söyleyemem, hatta bazen sıkıldım bile; ama Kyoshinkai gibi bir örgüt ve işleyiş şekli, birkaç insanın halkı düzene sokmak için mutlaka her şeyin alt üst olması gerektiği inancı oldukça ilginç. Bu inanca bir tek animede de rastlamıyoruz. Tarih dedikodularında da mutlaka karşımıza çıkar. Bu sizce de gerçek olduğu anlamına gelmiyor mu?

Müzikler:

 İlk 24 bölüm açılış müziği: Yūko Miyamura, Yuuko Sumitomo ve Eri Sendai’dan Kaze no Nemuru Shima

İlk 24 bölüm kapanış müziği: Masaaki Ito’dan Prologue ~A City In The Sky

İkinci sezon açılış müziği: Kuniaki Haishima’dan Kami to Nare

İkinci sezon kapanış müziği: Yūko Miyamura, Yuuko Sumitomo ve Eri Sendai’dan Kawaki No Miwa Ni Te.

Muramasa

Muramasa 1987 yapımı, yaklaşık 9 dakikalık bir film. Doğal olarak kaba çizimler görüyoruz, klasik bir müzik duyuyoruz. Filmin başında bir yazı çıkıyor: ‘İnsanları kukla gibi öldüren bir silaha sahip olan adam; kendisinin ne ara o kuklaya dönüştüğünü fark etmez.’

Köy görüntülerinin devamında bir samuray geliyor ekrana, ormanlık bir yolda ilerlerken insan şekilli samandan bir korkuluğa saplanmış bir kılıç buluyor. Kılıcı alıp evine gidiyor, bakarken kılıçtan kötülük yayıldığını görüyorsunuz. Muhtemelen de samurayı ele geçiriyor. Adam aynı o kılıcı çıkardığı samandan korkuluk gibi gördüğü bir sürü insanı katlediyor rüyasında. Sonra tabii ki rüya gerçek oluyor. Yaptıklarından dehşete düşse de elinden aksi gelmiyor.

Bir çocuğu öldürmek üzereyken kılıca karşı gelmeyi başarıyor. Oradan kaçarken kendi vücudunun samandan bir korkuluğa dönüşmeye başladığını görüyor. En son bir ağaca yaslanıp kılıcı kendine saplıyor ve tamamen korkuluğa dönüşüyor.

Sonra başka bir samuray görüyoruz. Aynı ormanlık yoldan giden ve kılıç saplı samandan korkuluğu gören…

O da aynı hataya düşecek ve kötülük böylece devam edecek sanırım.

What You See Is What You Get: My Autobiography – Alan Sugar

What You See Is What You Get, Alan Sugar’ın fakir bir ailenin küçük oğlundan baronluğa uzanan hayat hikayesini anlattığı bir otobiyografi kitabı. Kitap 2011 yılında, 640 sayfa olarak yayınlanıyor. Ben e-kitap okuduğum için sayfa sayısını ancak araştırınca öğrendim; ama uzun bir kitap olduğunu anlamamak elde değil. Ara vermelerle birlikte ancak 3 ayda bitirebilmişim, ki bu haftada 1 kitap hedefimi alt üst etmeye fazlasıyla yettiğini gösteriyor.

Alan Sugar gerçekten küçüklükten başlıyor anlatmaya. Ailesinden, çevresinden, ekonomik durumlarından, okul arkadaşlarından bahsediyor. Daha okul yıllarında keşfettiği girişimci ruhunun erken yaşlarda kazandırdığı paraları anlatıyor. Okula devam etmeme kararı alıp bir bakanlığın sınavına giriyor. Kazanıp çalışmaya da başlıyor; ancak hem ortamın kendisine uygun olmaması hem de dışarıda yaptığı ek işlerden elde ettiği gelirin daha cazip gelmesi girişimci ruhunu okşuyor ve bakanlıktaki işinden ayrılıyor. Tamamen satış işine giriyor: önce birinin yanında, sonra toptancılardan aldığı malları satarak, en son da kendine şirket kurarak. Amstrad şirketinin kuruluşunu anlatıyor. Sadece ücret karşılığı çalışan ve aksinin olabileceğine inanmayan babasının ‘Peki şimdi senin paranı kim ödeyecek?’ sorusuna rağmen kendi işlerini yapmanın peşinden koşuyor.

Eşiyle nasıl tanıştığını, nasıl evlendiğini, eşinin ailesini, kendi ailesini, çocuklarını da anlatıyor arada. Kendi şirketinde çalışmak isteyen çocuklarının da ilk adımdan başladığını, onlara kesinlikle ayrıcalık yapılmaması gerektiği konusunda çalışanlarına da talimat verdiğini, kendisinin de yapmadığını anlatıyor. Böylece en azından çalışma konusunda başarılı çocuklar yetiştirmeyi başarabilmiş. Ancak ne olursa olsun en çok göreceğiniz şey her ayrıntısıyla iş. Kendini tamamen işe adamış biri. Yaptığı anlaşmalar, girişimler, ortaklıklar, üretim süreçleri hakkında oldukça ayrıntılı bilgiler var.

Amstrad giderek büyüyor, halka açılıyor, değerleniyor ve değerleniyor. Bir dönem zor durumda olan bir spor kulübünü satın alıyor. Spor kulübüyle ilgili bölümler de oldukça uzun. (İşin aslı bu kısımlarda o kadar sıkıldım ki atlayarak okudum.) Şirketin durumu, değişen ekonomik koşullar vs. ile ilerliyor kitap.

Türkiye’de de Çaylak adıyla çekilen, The Apprantice adlı yarışma programını yapmaya başlıyor. Özgün ve kendinden emin tavrı insanları çok etkiliyor, program büyük bir başarı elde ediyor. Ben de Alan Sugar’ı bu programdan biliyorum zaten. Ortalama 12 kişinin katılıp iki takım halinde haftalık görevlerle kıyasıya yarıştığı ve sonunda Alan Sugar tarafından işe alınma ya da Alan Sugar’la ortak olma şansını elde ettiği bir yarışma programı. Oldukça eğlencelidir, girişimci bir ruhunuz varsa çok şey öğrenebilirsiniz.

Bir dönem bakanlık teklifi alıyor. TV programını bırakmak istemediği için sadece danışman olarak Lordlar Kamarası’na katılıyor. Eski dönemlere özlemle bir dev haline gelen şirketini satıyor ve girişimci ruhunu yeniden yakalayabileceği küçük bir şirket kuruyor. Emeklilik yaşı gelmiş; ama hala tutkulu, tutkusunu kaybetme noktasında kendine yeniden bir tutku oluşturan/bulan bir iş adamı, Lord Alan Sugar olarak bitiriyor kitabını.

Natsume Yuujinchou – Natsume’nin Arkadaşlık Defteri

Natsume Yuujinchou Yuki Midorikawa’nın manga serisinden uyarlanmış bir anime. Manga o kadar beğeni kazanmış ki; 2008 yılında ilk kez düzenlenen Manga Taishou ödülleri finalistleri arasında yerini almış. Anlaşılan o ki kazanamamış; ancak bu çok güzel olmadığı anlamına gelmiyor. 🙂

Anime ise 5. sezonda ve devam ediyor. Şöyle bir bakayım diye açıp işlerime ara verecek seviyede izlememe neden oldu. Bu açıdan bakarsak kötü, kaka, izlemeyin sakın. 😀 Sezonlar 13 bölüm, her bir bölüm  ortalama 22-23 dakika sürüyor.

Kahramanımız Natsume Takashi lise öğrencisi bir genç. Anneannesi Natsume Reiko’nun gücünü miras almış ve Japonca’da ‘ayakashi, youkai’ denen her tür ruh, hayalet, tanrı (Japonya’da bolca vardır bunlardan da), cin gibi yaratıkları görebiliyor. Ailesi küçük yaşta öldüğü için Natsume dönüşümlü olarak akrabalarının yanında kalıyor. Küçücük yaşı ve ailesini kaybetme travmasına başkalarının göremediği ve başına musallat olan yaratıkları da ekleyince dışarıdan garip davranan, sürekli yalan söyleyen biri gibi göründüğü için hiçbir akrabası uzun süre yanlarında kalmasını istemediği için sürekli yer değiştiriyor. Aynı sebepten ötürü arkadaşı da yok. Olsa da kısa sürede başka bir yere taşındığı için kaybederdi herhalde.

Aslında her yeni bir okula transfer oluşunda hemen birileri yanına yaklaşıp arkadaş olmaya çalışıyor; ama kısa süre içinde bir youkai başına gelip garip şeyler yapmasına neden olduğu için insanlar aynı hızda uzaklaşmayı tercih ediyor.

Bütün bu sebeplerden ötürü haklı olarak onlardan nefret ediyor. Sonra bir gün işler yine karışmışken uzak bir akraba çıkıp geliyor ve biz Takashi’ye bakmak istiyoruz diyorlar. Tabii ki en son akrabanın canına minnet. Toukosan ve Shigerusan çocukları olmayan bir çift. Kucak açıyorlar Takashi’ye, o da onları çok seviyor. Okulda hemen arkadaşlar buluyor. Ama youkailar da boş durmuyor tabii. Çalışmalara devam. Tam da bu sıralarda bir youkaidan kaçmaya çalışırken başka bir tanesine denk geliyor. Şans kedisi maneki neko şeklinde olan bu youkai meğersem Reiko’nun tadınığıymış. Reiko youkailarla düello yapıp onları yenmenin karşılığında isimlerini bir kağıda yazmalarını istiyormuş. Bu kağıtlardan oluşturduğu defter de seriye adını veren Natsume’nin Arkadaşlık Defteri. Yalnız bu defter Reiko’ya adını yazan youkaiları kontrol etme gücü de verdiği için çok tehlikeli. Bu gücü nedeniyle defter içinde adı olan, olmayan bir sürü youkai tarafından ele geçirilmeye çalışılıyor.

Natsume maneki neko şeklinde, asıl adı Madara olan ama Nyanko Sensei adını verdiği oldukça güçlü youkai ile bir anlaşma yapıyor. Takashi defterdeki adı bulunan youkailara adlarını geri verecek. Nyanko Sensei de bu süre zarfında Natsume’nin koruması olacak. Eğer hayatı boyunca hepsini geri veremezse Nyanko Sensei defterin kalan kısmını miras alacak ve Natsume’yi yiyecek. Ne kadar masum bir anlaşma değil mi? 😀 😀

Böylece Natsume’nin anneannesi Reiko’yu tanıma, youkailar ve insanlarla olan ilişkilerini gözden geçirme, yanında bulunduğu aileyi korumak isteme, youkai olsun insan olsun iyilik yapma duygularını kaybetmeme, bu arada defterde adı olan youkailara denk geldikçe isimlerini geri verme, arkadaş edinme, çeşitli nedenlerle youkaiları gördüğünü bilmelerine rağmen hala onunla kalan arkadaşlar edinme, onlarla nasıl iletişim kurması gerektiğini öğrenme, youkaiları gören, hatta zararlı olanları kovma işleri yapan ve bunun için başka youkaiları hizmetine alan insanlarla olan maceraları başlıyor ve hala devam ediyor.

Youkai kovucular da kendi aralarında iyi niyetli ve kötü niyetli olarak ikiye ayrılıyor bu arada. Mesela Natorisan var. Ailesi eskiden bu işi yapıyormuş. Youkai gören biri çıkmamış aileden. Bırakmak zorunda kalmışlar. Sonra Natorisan kendi vücudunda dolaşan kertenkele görünümlü bir youkai ile dünyaya gelip aile işini yeniden başlatmaya karar vermiş. Görünürde ise meşhur bir oyuncu. Bir de Matoba ailesi var. Onlar da kötü olanlar. Youkailar kötüdür, kullanabiliyorsan kullan, kullanamıyorsan yok et veya mühürle mantığıyla hareket ediyorlar.

2005’te başlayan mangası da 2008’de başlayan animesi de devam ediyor Natsume Yuujinchou’nun. Bakalım nasıl maceralar var? Natsume defterde adı olan youkaiların hepsine adlarını geri verebilecek mi? Hayatının bundan sonraki kısmı nasıl olacak? Daha da önemlisi bunları görebilecek miyiz? İnşallah devam ederler yazmaya ve çekmeye de görebiliriz biz de. 🙂

Açılış ve Kapanış Müzikleri

Sezon 1 Açılış: Shūhei Kita’dan Issei no Sei

Sezon 1 Kapanış: Kousuke Atari’den Natsu Yūzora

Sezon 2 Açılış: Long Shot Party’den Ano Hi Time Machine

Sezon 2 Kapanış: Kourin’den Aishiteru

Sezon 3 Açılış: HOW MERRY MARRY’den Boku ni Dekiru Koto

Sezon 3 Kapanış: Kousuke Atari’den  Kimi no Kakera

Sezon 4 Açılış: Hiiragi’den Ima, Kono Toki

Sezon 4 Kapanış: Marina Kawano’dan Takaramono

Sezon 5 Açılış: Sasanomaly’den Takarabako

Sezon 5 Kapanış: Aimer’den Akane Sasu