Etiket arşivi: Anime Film

Nerawareta Gakuen

Nerawareta Gakuen – Psychic School Wars

Nerawareta Gakuen aslen Taku Mayumura’nın 1973’te yazdığı bir bilimkurgu romanı. 1977, 1982, 1987 ve 1997’de 4 kez TV dizisi yapılıyor. 1981 ve 1997’de iki kez de gerçek oyuncularla sinema filmi çekiliyor. 2012-2013 yılları arasında mangası da yayınlanan Nerawareta Gakuen’in konumuz olan 106 dakikalık anime filmi ise 2012’de Ryousuke Nakamura yönetmenliğinde çekilmiş. Bu haliyle Nerawareta Gakuen Makoto Shinkai’ın eserlerine benzetiliyor.

Nerawareta Gakuen’in başında kişileri takip etmekte biraz zorlandığımı belirtmem gerek. Belki de çok fazla hareketli olmalarının da etkisi vardır bunda bilemiyorum. Çok hareketli olmaktan kastımı da izleyince anlayacaksınız bence. Konuşurken bir sürekli salınan, gerçekten yerinde duramayan karakterler. Rahatsızlık seviyesinde dikkat çekiyor bence.

Nerawareta Gakuen’in konusuna gelecek olursak, Kenji ve Natsuki komşu çocukları, aynı okul, aynı sınıf öğrencileri. Harukawa da aynı okulda ve Natsuki’nin yakın arkadaşı. Kenji’nin platonik aşkı. Bir gün Ryouichi Kyougoku isimli bir öğrenci katılıyor aralarına. Kyougoku uzaylı vari bir imaj sergiliyor başlarda. Sonra öğreniyoruz ki Kyougoku gelecekten gelmiş biri.

İnsanoğlunun dünyayı kötü kullanması sonucu dünyanın yaşanılamayacak bir yer haline geldiği gelecekten gelmiş. Ayda yaşıyorlar ve dünyadan kurtulabilmiş çok fazla insan da yok. Görevi ise psişik güçleri olan insanları bularak ya aşırı teknoloji kullanımıyla dünyanın sınıra gelmesine engel olmak, bunu başaramazsa da o insanları kendisiyle birlikte aya götürmek. Yalnız bu zaman yolculuğunun, kendi zamanında yaşamamanın belirli bir süresi var. Süre dolmadan dönmek zorunda, dönemezse yok olacak.

Hemen işe koyulan Ryougoku psişik güçleri olan öğrencileri bulmaya başlıyor. Harukawa ve Natsuki sınavdan geçememekle birlikte bir şeylerin de yanlış olduğu düşüncesi içindeler. Kenji ise hep kendisinin psişik güçleri olmasını istemiş; ama olmadığı, hatta baya aptal konusunda kendini inandırmış olmakla birlikte Ryougoku ona özel güçleri olduğunu söylüyor. İlerledikçe görüyoruz ki gerçekten özel güçleri var, öyle ki Ryougoku’nun planlarını bozabilecek seviyede. Nedense mühürlenmiş olan bu güçlerini dedesi artık kendisinin karar verebileceğini düşündüğü için çözüyor.

Ryougoku’ya kendisine engel olan Kenji’yi son anda yanında götürmeye çalışsa da bunda da başarılı olamıyor; ancak yok olmadan Kenji onu kendisi götürmeyi teklif ediyor. Natsuki’ye beklemesini söyledikten sonra kendi kendine, bir şeyin yardımına ihtiyaç duymadan zaman yolculuğu yapan Kenji gider gitmez Natsuki kimi beklemesi gerektiğini dahi unutuyor. O zamanda var olmadığın zaman seninle ilgili hatıralar siliniyormuş yani.

Bir süre sonra Kenji geri dönüyor. Yanında aynı Kyougoku’nun geldiği zaman olduğu gibi bir kum saatiyle. Natsuki’yi buluyor ve iş çözülmüş gibi görünüyor.

Gelelim soru işaretlerine. Kenji geri dönen biri gibi değil, bambaşka biri gibi, Kyougoku geldiği zamandaki gibi algılanıyor. Yanında taşıdığı kum saati de cabası. Bir kez gitti diye gelecekteki zamana mı ait oldu yani? Kum saatindeki süre dolmadan geri gitmesi mi gerekecek? Bu gibi soru işaretleri oluşturarak bitti gitti.

Distopik çağrışımlar yapsa da gelecekteki insanların Ay’daki hayatlarıyla ilgili pek bir bilgi verilmiyor. Ay’dan bir sahne zaten yok. Sadece mevsimleri dahi olmadan yaşadıklarını biliyoruz. Bir de dede ile Kyougoku’nun bahsettiği, bu vakitten o vakte gitmiş bir kadından bahsediliyor ki kim olduğunu ben tam çözemedim. Beklenmedik şekilde Kyougoku Dünya’yı aslında gitmek veya kaybetmek istemediği harika bir yer olarak görüp üstüne bir de Harukawa’ya aşık oluyor ki evlere şenlik. Sonuç; teknolojiyi dengeli kullanın, dünyanın ağzına sıçmayın. 🙂

Açılış Müziği: Supercell’den Giniro Hikousen
Kapanış Müziği: Mayu Watanabe’den Sayonara no Hashi
Miyori no Mori (Miyori'nin Ormanı)

Miyori no Mori – Miyori’nin Ormanı

Miyori no Mori (Miyori’nin Ormanı) 2007 yapımı, 107 dakikalık bir anime film. Bazı Stüdyo Ghibli filmlerinin sanat yönetmenliğini yapmış Nizo Yamamoto bu filmde ilk kez yönetmen olarak karşımıza çıkıyor. 2004’te Hideji Oda’nın yazdığı mangadan uyarlanmış.

Miyori no Mori (Miyori’nin Ormanı) esas kız Miyori’nin bebekliğinden bir sahneyle başlıyor. Ailesiyle dede ve ninesini ziyarete giden Miyori piknik yaparlarken bir anda ortadan kaybolur. Hemen aramaya başladılarsa da Miyori’yi ancak bir süre sonra devasa bir kiraz ağacının dallarına tırmanmış halde bulurlar. Miyori’nin yanındaki dedenin köpeği Kuro (siyah) da beyaza dönmüştür. Nedense o kadar da sorgulamazlar bu olayı. Onlar ararken biz görürüz ki; Miyori’yi oraya muhtemelen orman perileri götürür. Kiraz ağacının da bir perisi vardır ve Miyori’ye bu ormanın ona ait olduğunu söyler.

Zaman geçer, 10 yıl sonra Miyori’nin annesi ve babası ayrılır, Miyori babasıyla kalır; ancak onunla ilgilenemeyecek olan baba kızını kendi ailesinin yanına götürür. Böylece Miyori 10 yıl aradan sonra kendi ormanının olduğu köye geri döner. Tabi ki bu olayla ilgili hiçbir şey hatırlamamaktadır. Asabi, huysuz şehir kızı Miyori bu köyde kalmayı istemese de yapabileceği pek bir şey olmadığı için ormanda gezinmelere başlar. Orman perileri Miyori’nin geri geldiğini öğrenince harekete geçerler. Kendilerini ona gösterip anlattılarsa da Miyori onlara inanmaz ve umursamaz. Bu arada ninesi ona perilerle/ruhlarla ilgili şeyler anlatır. Bir süre sonra Miyori hem bu yaratıkları kabul etmeye, hem de ninesinin ormanın şu anki koruyucusu olduğunu, bu görevin kendisine geçeceğini öğrenir.

Elbet bir sıkıntı da olmalıdır ki, ormanın koruyucusu kahramanımız gerçek bir kahraman olabilsin. Köye bir grup adam gelip araştırma yağmaya başlar. Bunun bölgeye yapılması planlanan bir barajla ilgili olduğunu, baraj yapılırsa ormanın ve köyün sular altında kalacağını öğrenen Miyori ormanı kurtarmak için seferber olur. Hem okul arkadaşları hem ninesi hem de orman perilerinin yardımıyla baraj projesine engel olan Miyori kahramanlık görevini yerine getirip ormanın koruyuculuğu görevini devralma isteğini de ortaya koymuş olur. Arada bir yerde Miyori’nin annesi köye gelip Miyori’yi yanında götürmek ister. Miyori annesinin onu değil de kendisini düşündüğünü bildiği için onunla gitmek istemez. Annesi de köyden nefret eden, sürekli bir şeylerden şikayet eden bir kadın bu arada.

Miyori no Mori (Miyori’nin Ormanı)’nda benim asıl dikkatimi şey şu oldu: Baraj için gelen adamlar tehlike altında olan bilmem ne kartalını arıyorlar. Çocuklar sanıyor ki, kartal bulunursa vazgeçecekler. Ne yalan söyleyeyim ben de öyle olacağını düşünmüştüm. Çocuk muyum ne? 😀 Adamlar bulunca öldürüp ne pahasına olursa olsun barajı yapabilir hale gelmek istiyorlarmış meğer. Kapitalist kötü dünya ve saf çocuklar. Doğayı, dünyayı o saf çocuklar kurtaracaklar. Sanırım böyle bir sonuç çıkarılabilir. Bilemedim, sonuç çıkarma konusunda pek iyi değilimdir. 🙂 Çizimleri yine benim hayranı olduğum tipte değil, hafif rahatsız etti. Tekrar izlemem; ama izlediğim için pişman da değilim.

Nemure Omoi Ko, Sora no Shitone ni

Nemure Omoi Ko, Sora no Shitone ni

Nemure Omoi Ko, Sora no Shitone ni 2014 yapımı 50 dakikalık bir anime film. Yönetmenliğini Naoya Kurisu yapmış. 2014 yapımı olsa da çizimleri son derece kötü baştan belirtmekte fayda var. Bunun yanında farklı bir konusu var.

Nemure Omoi Ko, Sora no Shitone ni “iyi uykular bebeğim, gökyüzü beşiğinde” anlamına geliyor ve kahramanımız Satomi’nin kızı Orine için söylediği ninninin sözleri. Satomi eşiyle birlikte hastaneden dönerken başlıyor film. Arabada Satomi yeni doğmuş Orine’ye bu ninniyi söylüyor. Bu arada benim dikkatimi çeken şey Orine’nin gayet muntazam ve olması gereken şekilde pusette duruyor olmasıydı. 🙂 Ninni bitiminde trafik kazası oluyor.

Sonraki sahnede 19 yaşına gelmiş Orine’yi görüyoruz. Genç bir kız olarak polislerden kaçıyor. Artık bir hayatı olduysa. Sonra bir takım insanlar erkek arkadaşının onlarla birlikte olduğunu ve istediklerini yaparsa ikisini birden kaçırabileceklerini söyleyince mecburen kabul ediyor ve kendini uzayda buluyor. Açıklamalar pek yok, ne olduğunu anlamakta zorlanıyor insan.

Zar zor anlıyoruz ki, uzay üssü gibi bir yer, kaçak bir profesör ele geçirmiş burayı ve bir şeyler yapıyor. Buradan dünyadaki bütün sunucularda Orine’yi arayan bir tür yapay zeka gibi bir şey. Bu nedenle Orine’yi getiriyorlar aslında; ama Orine’ye bundan bahsetmiyorlar tam olarak sanırım. Orine’den istedikleri de içeriye girip verdikleri çip gibi şeyi oraya yerleştirmek. Böylece üssü geri alabilecekler.

Orine baya kararlı bir şekilde yapmaya gidiyor, annesini görünce şok oluyor. Annesiyle sohbet etmek, onunla bir şeyler yapmak hoşuna gitmeye başlıyor. Hoşuna gitmese de kendinden istenen şeyi yapıyor ve bu sırada Satomi’nin yapay bedenindeki deformasyona tanık olup kafası karışıyor.

Üssü ele geçirme çalışmaları devam ederken Orine profesörle karşılaşıp annesinin verdiği hücre örneği gibi bir şeyle bunları yaptığını, başkalarıyla da denediğini; ancak kimsenin Satomi gibi olmadığını, Satomi’nin ise ağa bağlanır bağlanmaz her yerde Orine’yi aradığını anlatıyor. Bu arada Orine’nin suçlu olduğunu da öğrense de bahsetmiyor. Satomi son anda bile Orine’yi kurtarmak için çabalıyor. Anne yüreği işte. Orine’yi buraya getiren adamlar Satomi’nin hareketleri sonucu üssü terketmek zorunda kalıyor. Orine son kez annesiyle buluşup sarılıyor ona, profesör ve Orine de son anda üsten kaçmayı başarıyor. Sonrasında ikisi de yeni bir hayata başlıyor sanırım.

Sanırım diyorum birçok şeye; çünkü anlamakta güçlük çektiğim bir gerçek. Baştan da belirttiğim gibi Nemure Omoi Ko, Sora no Shitone ni’ninçizimleriçok kötü. Ayyy hele o Orine’nin bebeklik hali yok mu. Akıllara zarar. Chuckyhalt etmiş yanında. 😀 Yine de zaman kaybı diyemem; çünkü enteresan, öyle sık sık karşılaşmayacağımız bir konusu var. Şans vermeye değer..

Müziği Hitotsu Dame’yi oyun müziği yazarı Kawagen yazmış ve Ann seslendirmiş.

Muramasa

Muramasa 1987 yapımı, yaklaşık 9 dakikalık bir film. Doğal olarak kaba çizimler görüyoruz, klasik bir müzik duyuyoruz. Filmin başında bir yazı çıkıyor: ‘İnsanları kukla gibi öldüren bir silaha sahip olan adam; kendisinin ne ara o kuklaya dönüştüğünü fark etmez.’

Köy görüntülerinin devamında bir samuray geliyor ekrana, ormanlık bir yolda ilerlerken insan şekilli samandan bir korkuluğa saplanmış bir kılıç buluyor. Kılıcı alıp evine gidiyor, bakarken kılıçtan kötülük yayıldığını görüyorsunuz. Muhtemelen de samurayı ele geçiriyor. Adam aynı o kılıcı çıkardığı samandan korkuluk gibi gördüğü bir sürü insanı katlediyor rüyasında. Sonra tabii ki rüya gerçek oluyor. Yaptıklarından dehşete düşse de elinden aksi gelmiyor.

Bir çocuğu öldürmek üzereyken kılıca karşı gelmeyi başarıyor. Oradan kaçarken kendi vücudunun samandan bir korkuluğa dönüşmeye başladığını görüyor. En son bir ağaca yaslanıp kılıcı kendine saplıyor ve tamamen korkuluğa dönüşüyor.

Sonra başka bir samuray görüyoruz. Aynı ormanlık yoldan giden ve kılıç saplı samandan korkuluğu gören…

O da aynı hataya düşecek ve kötülük böylece devam edecek sanırım.