Etiket arşivi: Kurgu

Miyori no Mori (Miyori'nin Ormanı)

Miyori no Mori – Miyori’nin Ormanı

Miyori no Mori (Miyori’nin Ormanı) 2007 yapımı, 107 dakikalık bir anime film. Bazı Stüdyo Ghibli filmlerinin sanat yönetmenliğini yapmış Nizo Yamamoto bu filmde ilk kez yönetmen olarak karşımıza çıkıyor. 2004’te Hideji Oda’nın yazdığı mangadan uyarlanmış.

Miyori no Mori (Miyori’nin Ormanı) esas kız Miyori’nin bebekliğinden bir sahneyle başlıyor. Ailesiyle dede ve ninesini ziyarete giden Miyori piknik yaparlarken bir anda ortadan kaybolur. Hemen aramaya başladılarsa da Miyori’yi ancak bir süre sonra devasa bir kiraz ağacının dallarına tırmanmış halde bulurlar. Miyori’nin yanındaki dedenin köpeği Kuro (siyah) da beyaza dönmüştür. Nedense o kadar da sorgulamazlar bu olayı. Onlar ararken biz görürüz ki; Miyori’yi oraya muhtemelen orman perileri götürür. Kiraz ağacının da bir perisi vardır ve Miyori’ye bu ormanın ona ait olduğunu söyler.

Zaman geçer, 10 yıl sonra Miyori’nin annesi ve babası ayrılır, Miyori babasıyla kalır; ancak onunla ilgilenemeyecek olan baba kızını kendi ailesinin yanına götürür. Böylece Miyori 10 yıl aradan sonra kendi ormanının olduğu köye geri döner. Tabi ki bu olayla ilgili hiçbir şey hatırlamamaktadır. Asabi, huysuz şehir kızı Miyori bu köyde kalmayı istemese de yapabileceği pek bir şey olmadığı için ormanda gezinmelere başlar. Orman perileri Miyori’nin geri geldiğini öğrenince harekete geçerler. Kendilerini ona gösterip anlattılarsa da Miyori onlara inanmaz ve umursamaz. Bu arada ninesi ona perilerle/ruhlarla ilgili şeyler anlatır. Bir süre sonra Miyori hem bu yaratıkları kabul etmeye, hem de ninesinin ormanın şu anki koruyucusu olduğunu, bu görevin kendisine geçeceğini öğrenir.

Elbet bir sıkıntı da olmalıdır ki, ormanın koruyucusu kahramanımız gerçek bir kahraman olabilsin. Köye bir grup adam gelip araştırma yağmaya başlar. Bunun bölgeye yapılması planlanan bir barajla ilgili olduğunu, baraj yapılırsa ormanın ve köyün sular altında kalacağını öğrenen Miyori ormanı kurtarmak için seferber olur. Hem okul arkadaşları hem ninesi hem de orman perilerinin yardımıyla baraj projesine engel olan Miyori kahramanlık görevini yerine getirip ormanın koruyuculuğu görevini devralma isteğini de ortaya koymuş olur. Arada bir yerde Miyori’nin annesi köye gelip Miyori’yi yanında götürmek ister. Miyori annesinin onu değil de kendisini düşündüğünü bildiği için onunla gitmek istemez. Annesi de köyden nefret eden, sürekli bir şeylerden şikayet eden bir kadın bu arada.

Miyori no Mori (Miyori’nin Ormanı)’nda benim asıl dikkatimi şey şu oldu: Baraj için gelen adamlar tehlike altında olan bilmem ne kartalını arıyorlar. Çocuklar sanıyor ki, kartal bulunursa vazgeçecekler. Ne yalan söyleyeyim ben de öyle olacağını düşünmüştüm. Çocuk muyum ne? 😀 Adamlar bulunca öldürüp ne pahasına olursa olsun barajı yapabilir hale gelmek istiyorlarmış meğer. Kapitalist kötü dünya ve saf çocuklar. Doğayı, dünyayı o saf çocuklar kurtaracaklar. Sanırım böyle bir sonuç çıkarılabilir. Bilemedim, sonuç çıkarma konusunda pek iyi değilimdir. 🙂 Çizimleri yine benim hayranı olduğum tipte değil, hafif rahatsız etti. Tekrar izlemem; ama izlediğim için pişman da değilim.

Tuhaf Kütüphane

Tuhaf Kütüphane – Haruki Murakami

Tuhaf Kütüphane sanırım Haruki Murakami’nin şu an için en son dilimize çevrilen eseri. Diğer uzun kitapların yanında minik haliyle şaşırtıyor ilk ele alınca. Sonra öğreniyorsunuz ki “Büyükler için masal tadında bir hikaye” imiş kendisi. Gerçekten de öyle. Doğan Kitap’tan çıkan Tuhaf Kütüphane sert kapaklı, kalın kuşe kağıda basılmış, bol bol çizimler barındıran, 65 sayfalık bir hikaye.

Sürekli kütüphaneye gidip kitap okuyan bir çocuktan bahsediyor Tuhaf Kütüphane. Bir gün yine kütüphaneye gidiyor, aldığı kitapları geri veriyor, sormak istediği birkaç kitap olduğunu söyleyince kütüphane görevlisi onu bodrumda bir yere yönlendiriyor. Burada karşılaştığı yaşlı adam öyle güzel betimleniyor ki, aslında çizime gerek bile yok. Garip bir konuşma tarzı var yaşlı adamın, bir de sürekli azarlıyor. Korkuyor kahramanımız ondan. Korkuyla birkaç kitap istiyor. Yaşlı adam arkada bir kapıdan geçip uzun süre görünmüyor. Geri geldiğinde elinde kalın kalın 3 kitap var.

“Kütüphaneden çıkartılması yasak bu kitapların.” diyor yaşlı adam, “Okumak istiyorsan burada okumak zorundasın.” Ve kahramanımızı adeta bir labirent olan koridorlardan geçirip okuma odası yazan bir yere götürüyor. Orada Koyun Adam ile karşılaşıyorlar.

“Kent kütüphanelerinin bütçesi hep azdır, böyle bir labirenti bırak minik bir labirent yapmaya bile yetmez.” diye düşünüyor kahramanımız. Yemeğe geç kalırsa annesinin endişelenmesinden korkuyor bir yandan da; ama yaşlı adamdan daha çok korkuyor. Hem zaten kimseye hayır diyemeyen biri değil mi? Sonunda bir hücreye kapatılıyor, elindeki kitapları 1 ay içinde ezberlerse özgürlüğüne kavuşabileceğini söylüyor yaşlı adam. O gittikten sonra da Koyun Adam bunun gerçek olmadığını söylüyor. Kitapları ezberlediğinde yaşlı adam onun beynini yiyecek; çünkü bilgiyle dolu olan beyin yumuşacık ve çok lezzetli olur imiş. Kütüphaneler sadece kitap ödünç vermek olamaz ki, kütüphanelerin ne çıkarı olacak öyle olursa. Bütün kütüphanelerde böyle yerler var. Bütün kütüphanelerde yapılıyor bu.

Bu arada Koyun Adam her yeri gerçek koyun postuyla kaplı kısa bir adam. Yaşlı adamdan o da çok korkuyor, istemese de söylediklerine uymak zorunda yoksa kurtlarla dolu bir küpte 3 gün geçirir. Çok korkunç… Üstelik yaşlı adam arka cebinden çıkardığı sopayı Koyun Adam’ın yüzüne vurunca ona karşı gelemez oluyor. Sopanın sihirli bir gücü mü var acaba?

Kahramanımız istemese de sıkıntıdan kitapları okumaya başlıyor ve çok ilginç bir şekilde okuduğu her şey aklında tamamen kalıyor. Kendisi kitabın yazarıyor oluyor sanki… Akşam yemeğini bir kız getiriyor, çok güzel bir kız. İşaretlerle konuşuyor ve ağlayıp sızlanmamasını söylüyor. Hilalde kaçılabilir çünkü, yaşlı adam o zaman deliksiz uyur. Birlikte kaçabilirler. Koyun Adam da dahil olmak istiyor.

O gün gelince kız kendisinin muhtemelen gelemeyeceğini; ama daha sonra kaçacağını söylüyor. Koyun Adam onu hücreden çıkarıyor, sessiz olmaları gerektiği için yürürken gıcırdayan yeni deri ayakkabılarını geride bırakmak zorunda kalıyor. Defalarca kaybolduktan sonra labirentten çıkmayı da başarıyorlar. Kapıyı açıyorlar ki yaşlı adam karşılarında! Yanında da çocukken kahramanımıza saldıran köpek. Köpeğin ağzında kendi kuşu. Korku, üzüntü, dehşet… Köpeğin ağzındaki minik kuşun kıpırdanmaya ve sonra büyümeye başlamasıyla yerini alan şaşkınlık, umut… Kuş kocaman bir hal alıp yaşlı adam ve köpeği duvara sıkıştırıyor. “Siz kaçın, ben sonra geleceğim.” diyor kuş kılığına girmiş kız. Kaçıyorlar koşarak. Kendilerini bir parkta yere atıyorlar daha fazla koşamayarak. Kahramanımız kendine geldiğinde ise Koyun Adam ortadan kaybolmuş oluyor.

Eve döndüğünde kuşunun gerçekten de olmadığını görüyor. Annesi ne ayakkabılarını soruyor ne de üç gündür nerede olduğunu. O da kuşunu sormuyor. Sanki hiçbir şey olmamış gibi devam ediyorlar; ama kahramanımız bir daha kütüphanelere hiç gitmiyor. Rüya mı gerçek mi olduğunu ayırt edemediği bu olayların sonunda kuşunun ve ayakkabılarının artık var olmadığı gerçeğinden başka bir şey kalmıyor elinde…

Tevekkeli büyükler için değil Tuhaf Kütüphane. Zaten kütüphaneleri pek kullandığımız söylenemez, bir de böyle korkarlarsa çocuklar ne olur halimiz? Büyüklere özgü olarak kalsın Tuhaf Kütüphane. Şöyle bir oturup ayaklarınızı uzattığınızda alın elinize, okuyuverin hemen. Sessizce kapatın kapağını. Duymasın bizim kütüphaneciler. 🙂

Neo Angelique Abyss

Neo Angelique Abyss

Neo Angelique Abyss, Angelique serisinin bir yan ürünü olarak çıkmış. Neo Angelique adlı oyuna dayanıyor. Angelique de aynı şekilde oyun, manga ve anime denemesi olan bir çalışma. 2008’de başlayarak 13 bölümlük 2 sezon halinde yayınlanıyor. İkinci sezon Neo Angelique Abyss Second Age olarak adlandırılmış.

Neo Angelique Abyss en açık haliyle bir kızcağızın etrafında toplanan ve onun için kul köle olan yakışıklı erkekler üzerine kurulu desek pek de yanlış olmaz. Tabi konu daha farklı ama olsun her anında bunu hissediyor insan. Öyle dalyan gibi uzun boylu, yakışıklı, elinden her iş gelen, kibar erkek karakterleri seviyorsanız hiç düşünmeden izleyin. 😀

Konuya gelecek olursak; animenin geçtiği dünya Arcadia’da ara ara Thanatos diye yaratıklar çıkıyor ortaya ve yakaladığının bütün enerjisini sömürüp kupkuru bırakıveriyor. Bu Thanatosları yok etmenin tek yolu arındırma. Bunu yapabilen de çok kişi yok. Kutsal Şehir şövalyeleri ağırlıklı olarak savaşıyor; ama diğerleri de var. Bunlardan bir tanesi Nyx. Yakışıklı mı yakışıklı, beyefendi mi beyefendi, zengin mi zengin, becerikli mi becerikli bir karakter. Nyx bu Thanatoslarla savaşmak için kendi çapınca bir topluluk kurma peşinde. Sağda solda haberini aldığı kişileri grubuna dahil ediyor. Hali hazırda Rayne adlı ülkenin belki de en geç profesörünü almış yanına.

Asıl kahramanımız Angelique ise ailesini Thanatos saldırısında kaybetmiş, doktor olup insanları kurtarmayı amaçlayan, kendi halinde bir lise öğrencisi. Bir gün Angelique’nin okulunun yöneticisi olan Nyx görüşmeye gelip diyor ki: ‘Angelique Angelique sende çok büyük bir güç var, gel bizim ekibe katıl, gel birlikte Hidamari Konağı’nda yaşayalım, hep birlikte Thanatoslarla savaşalım, doktorluktan daha çok insan kurtarırsın bu şekilde, hem Noblesse Oblige var bak.’ diyor. Bu Noblesse Oblige de çok sevdiğim başka bir animede daha geçiyor. Japonlar seviyor demek ki. Nyx bu ifadeyi ‘Eğer elinde bir şeyi yapma gücü varken yapmıyorsan bu da suçtur.’ diye açıklıyor.

Animeye geri dönecek olursak, Angelique sonunda kabul ediyor. Ekibe daha başkaları katılıyor: Aslında bir insan eseri bir biyolojik silah olan JD. Kutsal Şehir’de Gümüş Şövalyeler arasındayken ayrılıp kendini Angelique’ye adayan Hyuuga. Bir de kedi takılıyor Angelique’nin peşine; Ervin. Bu kedide bir şey var ama derken en sonunda görüyoruz tabii ki. Ayrıca gazeteciler Bernard ve Roche var. Onlar da Angelique’ye yardım etmek için ölüp bitiyorlar. Zaten sonradan anlaşılıyor ki meğer Bernard zaten akrabaymış. Hatta ailesi öldükten sonra bir süre Angelique’ye o bakmış falan.

Başta güzel güzel Hidamari Konağı’nda yaşayıp Thanatoslarla savaşıyorlar. Görmelisiniz; her akşam Angelique için yemek yapma yarışına giren yakışıklı erkek karakterler. Angelique’nin Kraliçe Yumurtası olduğunu öğrenince (yani çok yüksek arındırma gücü var, herhangi bir alete de ihtiyaç duymuyor) ünleri artıyor. Aynı oranda düşmanları da sanırım. En büyük düşman da Thanatosların asıl kaynağı olan Erebos adlı mutlak kötülük.

Asıl sürpriz şimdi! (Bu araya gerilim müziği giriyor işte kafanızda dinleyin:)) Erebos Nyx’i ele geçirmiş onun içinde yaşıyormuş. Nyx kontrolü kaybedip Hidamari Konağı’nı yakıyor. Diğerleri zar zor kaçıyor. Her yerde bir anda oluk oluk Thanatoslar oluşmaya başlıyor. Halk suçu Angeliquegillere atıyor.

Öyle ya da böyle geri dönüp eski düşmanlarını dost edinerek Erebos’u yok etmek ve Nyx’i kurtarmak için ellerinden geleni yapıyor ve başarılı da oluyorlar. Kedi Ervin Angelique’ye yol gösteren mutlak bir güç tarafından gönderilmiş yardımcı daha ziyade. Zor zamanlarda yol gösteriyor çaktırmadan.

Neo Angelique Abyss bence güzel bir animeydi, izlerken sıkılmadım. Yakışıklı anime karakterleri hayranı olmadığım için o erkek haremini andıran sahneler biraz sıkıntılıydı; ama izlenebiliyor yine de. 🙂

Neo Angelique Abyss ve Neo Angelique Abyss Second Age Müzikler:

  1. Sezon Açılış: Hiroki Takahashi, Toru Oukawa, Masaya Onosaka ve Daisuke Ono’dan Joy to the World
  2. Sezon Açılış: Ōbuhantā 4’ten (Hiroki Takahashi, Toru Oukawa, Masaya Onosaka ve Daisuke Ono) Silent Destiny
  1. Sezon Kapanış: Tegomass’tan Ai Ai Gasa
  2. Sezon Kapanış: Tegomass’tan Kataomoi no Chiisana Koi
Murder Princess - Mādā Purinsesu

Murder Princess

Murder Princess Sekihiko Inui’nin 2005-2007 yılları arasında yayınlanan mangasından uyarlanan, 2007 yılında gösterilen  6 bölümlük bir anime. Yani deneme yapılıp kısa kesilmiş. Bölümler ortalama 24 dakika sürüyor.

Anime sarayda bir isyanla başlıyor. Prenses gizli geçitten kaçırılıyor, hizmetçisi prensesin yerine geçiyor şeklinde klasik bir akış. Sonrasında kaçan Prenses Alita ormanda bir canavarla karşılaşıyor, korkuyla koşarken ödül avcısı  Master Faris’le karşılaşıyor. Canavar peşinden gelince paniğe kapılan Prenses Alita ikisinin birden uçurumdan düşmesine neden oluyor. Düşerken bir ışık, aşağıya nispeten yavaş bir iniş ve sonucunda ruhlarının yer değiştirmesi. Ruhlar Yasası deniyormuş buna, iki kişi aynı anda ölümle karşı karşıya kalınca yer değiştirebilirlermiş. Sonuç olarak prenses ödül avcısının, ödül avcısı da prensesin vücudunda.

Prenses Alita gözünün önünde devasa bir canavarı öldüren Faris’ten sarayı ve ülkeyi kurtarmasını istiyor ve ödül olarak da kendini sunuyor. Faris kabul ediyor. Yanındaki iki yaratık yardımcısı ve prensesle saraya gidiyorlar. İsyanın başındaki profesörü yeniyorlar ve Faris prensesin vücudunda taç giyiyor.

Profesör geri adım atmıyor, yine saldırıyor hem de taç giyme seremonisi sonrasında yapılan geçit töreninde. Prenses canavarı öldürüyor ve halkın güvenini kazanıyor. Bu arada Faris’in vücudundaki Prenses Alita da öldürülen eski hizmetçisinin adını alarak Mirano adıyla Prenses’e hizmet ediyor. Profesör Mirano’yu kaçırmayı başarıyor. Prenses kurtarmak için gittiğinde gizemli bir savaşçı yardım ediyor. Bir de bakıyorlar ki bu gizemli savaşçı uzun süredir haber alınamayan Prens Kaito! Aman Allah’ım gerçek kral geri döndü. 😀 Kaito taç giyiyor, ama Kaito’yu zırhının içinde bir cadıyla işler çevirirken de gördüğümüz için aslında kötü adam olduğunu anlıyoruz çoktan. Sadece amacını bilmiyoruz; ama onu da öğreneceğiz elbet. Zaten hepi topu 6 bölüm. 😀

Cadı Prenses Alita’yı gizli odaya götürüp kapısını açmaya çalışıyor. Bir şeylerin ters gittiğini anlayan prenses cadıyla savaşmaya başlıyor. Bu arada cadı şu an prenses kılığındaki Faris’in köyünü yakıp babasını öldüren kişi. Prenses ve Cadı savaşırken araya zırhıyla Kaito giriyor. Çarpışma taht odasının duvarlarının yıkılmasına neden olunca Prens Kaito asıl asiler bunlar diyerek Prenses ve ekibini hedef gösterince çevreleri sarılıyor.

Zar zor kaçıyorlar, prenses yaralı. Kaçarken profesörün yardımcısı robot kızları da yanlarına alıyorlar. Kızlar profesör de cadı tarafından kullanıldı, her şey Teoria yüzünden deyince Prenses Alita ‘Nedir peki bu Teoria?’ diye soruyor haklı olarak.

Açıklıyoruz; Teoria geçmiş döneme ait teknolojinin kaynağı. Bir zamanlar insanlık Teoria ile bilim ve teknolojinin zirvesine ulaşıyor. Sonucunda ise bu teknolojiyle ormanlardaki canavarlar veya Faris’in yardımcıları gibi yaratıklar oluşturulup herkes birbiriyle savaşıyor. İnsanlık tamamen yok olmanın eşiğindeyken geriye kalan birkaç kişi Teoria’yı bir yere kilitleyip kullanımını yasaklıyor. İnsanlık tarihi yeniden başlarken Teoria’nın kilidini açma ve kullanma hakkı sadece bir ailenin kız çocuklarına veriliyor. Şu anki kilit kim dersiniz? Tabii ki Prenses Alita başka kim olacaktı?!

Bilgiler tamam, Teoria ile her şeyi yapmak mümkün. Vücutlarına geri de dönebilirler. Kızlar bunun peşinde ama daha önemlisi kötü Prens Kaito’yu durdurmak istiyorlar. Zar zor şehre dönüp gece saraya baskın yapıyorlar. Saraydaki herkes zaten bunları beklediği için bu açıdan başarılı olduğu söylenemez. Prenses Alita, Mirano, cadı ve Prens Kaito gizli odaya giriyor. Kıran kırana mücadeleyi Prenses Alita kazanıyor; ama Teoria aktif edilmiş halde. Durdurmanın tek yolu tamamen durdurmak. Eğer bunu yaparlarsa Faris’in yardımcıları dahil eski teknolojiyle hayatta olan her şey de yok olacak. Zor bir karar olsa da sonunda durduruyorlar. Yardımcılar veda ediyor Masterlarına. 😢

Sürekli savaş meydanlarında yer alan Prenses Alita’ya düşmanları Murder Princess adını takıyor. Kendi çaplarında düzen kurup öyle yaşamaya devam ediyorlar işte. 🙂

Müzikler:

Açılış Müziği: BACK-ON’dan Hikari Sasuhou

Kapanış Müziği: Romi Park’tan Naked Flower

Natsume Yuujinchou – Natsume’nin Arkadaşlık Defteri

Natsume Yuujinchou Yuki Midorikawa’nın manga serisinden uyarlanmış bir anime. Manga o kadar beğeni kazanmış ki; 2008 yılında ilk kez düzenlenen Manga Taishou ödülleri finalistleri arasında yerini almış. Anlaşılan o ki kazanamamış; ancak bu çok güzel olmadığı anlamına gelmiyor. 🙂

Anime ise 5. sezonda ve devam ediyor. Şöyle bir bakayım diye açıp işlerime ara verecek seviyede izlememe neden oldu. Bu açıdan bakarsak kötü, kaka, izlemeyin sakın. 😀 Sezonlar 13 bölüm, her bir bölüm  ortalama 22-23 dakika sürüyor.

Kahramanımız Natsume Takashi lise öğrencisi bir genç. Anneannesi Natsume Reiko’nun gücünü miras almış ve Japonca’da ‘ayakashi, youkai’ denen her tür ruh, hayalet, tanrı (Japonya’da bolca vardır bunlardan da), cin gibi yaratıkları görebiliyor. Ailesi küçük yaşta öldüğü için Natsume dönüşümlü olarak akrabalarının yanında kalıyor. Küçücük yaşı ve ailesini kaybetme travmasına başkalarının göremediği ve başına musallat olan yaratıkları da ekleyince dışarıdan garip davranan, sürekli yalan söyleyen biri gibi göründüğü için hiçbir akrabası uzun süre yanlarında kalmasını istemediği için sürekli yer değiştiriyor. Aynı sebepten ötürü arkadaşı da yok. Olsa da kısa sürede başka bir yere taşındığı için kaybederdi herhalde.

Aslında her yeni bir okula transfer oluşunda hemen birileri yanına yaklaşıp arkadaş olmaya çalışıyor; ama kısa süre içinde bir youkai başına gelip garip şeyler yapmasına neden olduğu için insanlar aynı hızda uzaklaşmayı tercih ediyor.

Bütün bu sebeplerden ötürü haklı olarak onlardan nefret ediyor. Sonra bir gün işler yine karışmışken uzak bir akraba çıkıp geliyor ve biz Takashi’ye bakmak istiyoruz diyorlar. Tabii ki en son akrabanın canına minnet. Toukosan ve Shigerusan çocukları olmayan bir çift. Kucak açıyorlar Takashi’ye, o da onları çok seviyor. Okulda hemen arkadaşlar buluyor. Ama youkailar da boş durmuyor tabii. Çalışmalara devam. Tam da bu sıralarda bir youkaidan kaçmaya çalışırken başka bir tanesine denk geliyor. Şans kedisi maneki neko şeklinde olan bu youkai meğersem Reiko’nun tadınığıymış. Reiko youkailarla düello yapıp onları yenmenin karşılığında isimlerini bir kağıda yazmalarını istiyormuş. Bu kağıtlardan oluşturduğu defter de seriye adını veren Natsume’nin Arkadaşlık Defteri. Yalnız bu defter Reiko’ya adını yazan youkaiları kontrol etme gücü de verdiği için çok tehlikeli. Bu gücü nedeniyle defter içinde adı olan, olmayan bir sürü youkai tarafından ele geçirilmeye çalışılıyor.

Natsume maneki neko şeklinde, asıl adı Madara olan ama Nyanko Sensei adını verdiği oldukça güçlü youkai ile bir anlaşma yapıyor. Takashi defterdeki adı bulunan youkailara adlarını geri verecek. Nyanko Sensei de bu süre zarfında Natsume’nin koruması olacak. Eğer hayatı boyunca hepsini geri veremezse Nyanko Sensei defterin kalan kısmını miras alacak ve Natsume’yi yiyecek. Ne kadar masum bir anlaşma değil mi? 😀 😀

Böylece Natsume’nin anneannesi Reiko’yu tanıma, youkailar ve insanlarla olan ilişkilerini gözden geçirme, yanında bulunduğu aileyi korumak isteme, youkai olsun insan olsun iyilik yapma duygularını kaybetmeme, bu arada defterde adı olan youkailara denk geldikçe isimlerini geri verme, arkadaş edinme, çeşitli nedenlerle youkaiları gördüğünü bilmelerine rağmen hala onunla kalan arkadaşlar edinme, onlarla nasıl iletişim kurması gerektiğini öğrenme, youkaiları gören, hatta zararlı olanları kovma işleri yapan ve bunun için başka youkaiları hizmetine alan insanlarla olan maceraları başlıyor ve hala devam ediyor.

Youkai kovucular da kendi aralarında iyi niyetli ve kötü niyetli olarak ikiye ayrılıyor bu arada. Mesela Natorisan var. Ailesi eskiden bu işi yapıyormuş. Youkai gören biri çıkmamış aileden. Bırakmak zorunda kalmışlar. Sonra Natorisan kendi vücudunda dolaşan kertenkele görünümlü bir youkai ile dünyaya gelip aile işini yeniden başlatmaya karar vermiş. Görünürde ise meşhur bir oyuncu. Bir de Matoba ailesi var. Onlar da kötü olanlar. Youkailar kötüdür, kullanabiliyorsan kullan, kullanamıyorsan yok et veya mühürle mantığıyla hareket ediyorlar.

2005’te başlayan mangası da 2008’de başlayan animesi de devam ediyor Natsume Yuujinchou’nun. Bakalım nasıl maceralar var? Natsume defterde adı olan youkaiların hepsine adlarını geri verebilecek mi? Hayatının bundan sonraki kısmı nasıl olacak? Daha da önemlisi bunları görebilecek miyiz? İnşallah devam ederler yazmaya ve çekmeye de görebiliriz biz de. 🙂

Açılış ve Kapanış Müzikleri

Sezon 1 Açılış: Shūhei Kita’dan Issei no Sei

Sezon 1 Kapanış: Kousuke Atari’den Natsu Yūzora

Sezon 2 Açılış: Long Shot Party’den Ano Hi Time Machine

Sezon 2 Kapanış: Kourin’den Aishiteru

Sezon 3 Açılış: HOW MERRY MARRY’den Boku ni Dekiru Koto

Sezon 3 Kapanış: Kousuke Atari’den  Kimi no Kakera

Sezon 4 Açılış: Hiiragi’den Ima, Kono Toki

Sezon 4 Kapanış: Marina Kawano’dan Takaramono

Sezon 5 Açılış: Sasanomaly’den Takarabako

Sezon 5 Kapanış: Aimer’den Akane Sasu

Mushishi

İşte en sevdiklerimden, en Japon olanlardan Mushishi. Aslında bölümden bir arkadaşımın tavsiyesiyle 2012’de ilk sezonunu izlemiştim. Bir ara yine izlesem diyordum, 2016’ya kısmetmiş. Yeni bölümler de ödülüm oldu. 🙂

1999-2002 arasında Yuki Urushibara’nın yarattığı bir manga Mushishi. Animesini ise Hiroshi Nagahama yönetiyor. İki sezon olan Mushishi’nin sezonları da iki parçaya ayrılıyor diyebiliriz. Arada olmayan bir bölüm görürseniz oraya iki bölüm niteliğindeki film yerleşecek. 🙂 İlk sezon 2005-2006 yılları arasında yayınlanıyor. Filmi de öyle. İkinci sezon Mushishi: Zokushou ve filmi ise 2014-2015 yılları arasında.

Mushi yaşam kaynağına bizden çok daha yakın olan, herkesin göremediği bazıları daha gelişmiş, bazıları sadece organizma niteliğinde yaratıklar olarak tanımlanıyor. Bazıları zararsız, bazıları insanları hasta edebiliyor, bazıları da çok çok daha tehlikeli. Mushi uzmanı yani Mushishi Ginko’nun maceralarını görüyoruz animede de. İlerleyen bölümlerde Ginko’nun adının ve kendinin nerden geldiğine, saç rengine dair bir miktar bilgi de ediniyoruz.

İzlerken dikkat edecek olursanız, Mushihi’de sıradan kahramanların hemen hemen hepsi birbirine benzer. Çizim olarak yani. Çünkü önemli olan, asıl odaklanmanız gereken konudur. Yalnız ben neden herkesin, ki nadiren daha büyük yerleşim yerlerine gittiğini gösterse dahi oralarda durum aynı, klasik Japon tarzı kıyafetler giyerken sadece Ginko’nun Batı tarzı giyindiğini çok merak ediyorum. Henüz cevabını bulabilmiş değilim. Bilen varsa beri gelsin ve beni de bilgilendirsin lütfen!

Akıp giden bir konu olmadığı için pek değinemiyorum ama her bölümde Ginko’nun yeni bir yer, yeni bir Mushi’yle macerasını izleyeceksiniz desem yanlış olmaz herhalde.

Anime deyince aklınıza sadece Naruto, One Piece vs. geliyorsa; ama daha fazlasını bilmek istiyorsanız, Japon kültürünü seviyorsanız kesinlikle ama kesinlikle izlemenizi tavsiye ederim・

Myriad Colors Phantom World

Musaigen No Fantomu Waarudo – Myriad Colors Phantom World

Musaigen no Fantomu Waarudo – Myriad Colors Phantom World, Sonsuz Renklerin Hayal Dünyası olarak çevrilebilir sanırım. Yepyeni bir anime olarak 23-24 dakikalık 13 bölümle karşımızda. Sōichirō Hatano’nun kurgu romanından uyarlanmış.

Deney yapan bir kurumdan yanlışlıkla dünyaya bir virüs yayılıyor. Bu virüs insanların beyninde bir değişikliğe neden oluyor ve nedenle hem hayalet gibi yaratıklar gözle görülür hale geliyor hem de özel güçlere sahip çocuklar doğmaya başlıyor.

Bu çocuklar özel güçleriyle hayaletlerle savaşıp onları mühürleyebiliyorlar. Hosea Akademi özel güce sahip çocukların toplanıp hayaletlerle savaştığı bir öğrenci kulübüne sahip.

Kahramanlarımız da bu kulübün üyeleri arasından: Haruhiko Ichijo hayaletlerin resmini çizerek onları mühürleyebiliyor. Mai Kawakami vücudundaki çeşitli organlarda bulunan temel elementlerin gücüyle hayaletlerle savaşıyor. Reina Izumi minik bir kız olmasına karşın bütün dünyayı yiyebilecek potansiyele sahip bir hayalet yiyici. Koito Minase yaşadıklarından dolayı insanlardan uzaklaşmış, sesiyle hayaletlerle savaşıp onları mühürlüyor. Ruru esasen bir hayalet. Minik bir peri görünümünde ve sonradan anlıyoruz ki aslında Ruru’yu bilinçsiz şekilde Haruhiko yaratmış. Kurumi Kumamakura aynı Hosea Akademi’nin ilkokul bölümünden pelüş ayısıyla dolaşıp uzaktan bu gruba bakan bir kız çocuğu gibi görünse de aslında oyuncak ayısı Albrecht’in dev büyüyüp canlanmasını sağlıyor. Arisu Himeno virüsün yayıldığı kurumla da bağlantısı olan ve kulüp üyelerine bu işleri getiren öğretmen.

Her bir bölümde farklı hayaletlerle savaşlar izleyip karakterlerin hayatlarına dair bilgiler ediniyoruz. Son olarak büyük göğüs ve erotiklik çağrıştıran sahneler uyarısı yapmam gerektiğini düşündüm; ama aşırı derecede değil! 🙂