Etiket arşivi: Hayattan Kesit

sakurasou no pet na kanojo

Sakurasou no Pet na Kanojo – The Pet Girl of Sakurasou

Sakurasou no Pet na Kanojo 2012-2013 yıllarında 23 dakikalık 24 bölümden oluşan bir anime. Aslında Hajime Kamoshida’nın 2010-2014 yılları arasında yazdığı hafif roman (Japonya’ya özgü, genellikle resimli ve 50.000 kelimeden çok olmayan, genç yetişkinlere yönelik roman) zamanla manga, anime ve oyun versiyonlarıyla karşımıza çıkıyor. Bizim konumuz olan animeyi Mari Oda yazmış ve Atsuko Ishizuka yönetmiş.

Sakurasou no Pet na Kanojo bir sanat lisesinin bir nevi dışlanmış yurdunda kalan öğrencileri konu alıyor. Sorata Kanda yolda bulduğu kedi yavrularına kayıtsız kalamayıp yanında yurda getirince Sakurasou’ya sürgün edilir. Sakurasou da kötü üne sahip okul yurdu. Normal yurttan olan imkanların hiçbirisine sahip değil. Geldiği andan itibaren amacı normal yurda geçmek olan Sorata sonradan bundan vazgeçiyor.

Mashiro Shiina yurt öğretmeninin yetenekli yeğeni. Asılnda dünya çapında başarılı bir ressam olan Mashiro manga çizmek için Japonya’ya gelir. İnanılmaz bir resim yeteneğine sahip Mashiro doğru düzgün üstünü giyinmek gibi en basit gündelik işlerini dahi kendisi yapamayan biridir. Bu görev de hemen Sorata’ya verilir.

Sakurasou’nun diğer sakinleri ise, aynı şekilde anime çizim yeteneği olan Misaki Kamiigusa; Misaki’nin çocukluk arkadaşı ve sevdiği kişi olmakla birlikte onun kadar yetenekli olmadığı için kendisi de sevmesine rağmen bu sevgiye karşılık veremeyen, senaryo yazarı öğrencisi Jin Mitaka; bilgisayar programcısı, odasından pek çıkmayan ve çıktığı zaman görüntüsüyle şaşırtan Ryuunosuke Akasaka; Sorata’nın sınıf arkadaşı, evden kaçıp kendi imkanlarıyla seslendirme sanatçısı olmaya çalışan ve Sorata’yı seven Nanami Aoyama; sanat öğretmeni, kendisi de bu yurtta kalmış olan ve şimdi yurt idareciliği yapan Chihiro Sengoku.

Sakurasou’da hayat renkli kişiliklere sahip sakinleriyle her gün başka bir macera ve atraksiyon şeklinde geçer. Zamanla Sorata ve Mashiro birbirlerini sevmeye başlarlar. Sonuna doğru Jin aslında Misaki’yi sevdiğini; ancak ona layık olmadığını düşündüğünü, çalışıp bunu başarıp karşısına çıkmak istediğini söyler.

Sakurasou no Pet na Kanojo’nun beni etkileyen tarafları şu sorgulama kısmı olmuştur. Mashiro, Misaki gibi sanat konusunda gerçekten son derece yetenekli, bir anlamda uzaylı insanların yanında sadece çalışıp gayret ederek başarılı olunabilir mi? Bunu sorgulayan Sorata ve Nanami birbirlerine destek olurlarken bazen pes etme, bazen yeniden başlama düşünceleriyle baş başa kalırlar. Gerçekten sadece gayretle insan üstü yeteneğe sahip insanların karşısında kazanma şansımız olabilir mi?

Sadece gayretin yeterli olmadığını gördükleri, yetişkinlik kazıkları seviyesine gelmeye başladıklarında ise tabii ki karamsarlığa kapılıp her şeyden vazgeçmeyi değil, yeni imkanlar yaratıp daha fazla çaba harcamayı, gayret etmeyi seçerler. Gerçekten yeterince çaba harcanırsa başarılabilir mi? Elimizde olmayan engeller için ne yapılabilir? Bunlar benim de kendi içimde sorduğum ve cevap bulmaya çalıştığım sorular olduğu için bu animeyi sevmiş olabilir; ama genel olarak eğlenceli bulduğumu da belirtmek isterim.

Açılış Müzikleri:

1-12. Bölümler: Pet na Kanojotachi’den Kimi ga Yume wo Tsuretekita

13-24. Bölümler: Suzuki’den Yume no Tsuzuki

14. Bölüm: Nakatsu Mariko’dan I Call Your Name Again

Kapanış Müzikleri:

1-12. Bölümler: Konomi Suzuki’den Days of Dash

13-24. Bölümler: Asuka Ookura’dan Prime Number (Kimi to Deaeru Hi)

Miyori no Mori (Miyori'nin Ormanı)

Miyori no Mori – Miyori’nin Ormanı

Miyori no Mori (Miyori’nin Ormanı) 2007 yapımı, 107 dakikalık bir anime film. Bazı Stüdyo Ghibli filmlerinin sanat yönetmenliğini yapmış Nizo Yamamoto bu filmde ilk kez yönetmen olarak karşımıza çıkıyor. 2004’te Hideji Oda’nın yazdığı mangadan uyarlanmış.

Miyori no Mori (Miyori’nin Ormanı) esas kız Miyori’nin bebekliğinden bir sahneyle başlıyor. Ailesiyle dede ve ninesini ziyarete giden Miyori piknik yaparlarken bir anda ortadan kaybolur. Hemen aramaya başladılarsa da Miyori’yi ancak bir süre sonra devasa bir kiraz ağacının dallarına tırmanmış halde bulurlar. Miyori’nin yanındaki dedenin köpeği Kuro (siyah) da beyaza dönmüştür. Nedense o kadar da sorgulamazlar bu olayı. Onlar ararken biz görürüz ki; Miyori’yi oraya muhtemelen orman perileri götürür. Kiraz ağacının da bir perisi vardır ve Miyori’ye bu ormanın ona ait olduğunu söyler.

Zaman geçer, 10 yıl sonra Miyori’nin annesi ve babası ayrılır, Miyori babasıyla kalır; ancak onunla ilgilenemeyecek olan baba kızını kendi ailesinin yanına götürür. Böylece Miyori 10 yıl aradan sonra kendi ormanının olduğu köye geri döner. Tabi ki bu olayla ilgili hiçbir şey hatırlamamaktadır. Asabi, huysuz şehir kızı Miyori bu köyde kalmayı istemese de yapabileceği pek bir şey olmadığı için ormanda gezinmelere başlar. Orman perileri Miyori’nin geri geldiğini öğrenince harekete geçerler. Kendilerini ona gösterip anlattılarsa da Miyori onlara inanmaz ve umursamaz. Bu arada ninesi ona perilerle/ruhlarla ilgili şeyler anlatır. Bir süre sonra Miyori hem bu yaratıkları kabul etmeye, hem de ninesinin ormanın şu anki koruyucusu olduğunu, bu görevin kendisine geçeceğini öğrenir.

Elbet bir sıkıntı da olmalıdır ki, ormanın koruyucusu kahramanımız gerçek bir kahraman olabilsin. Köye bir grup adam gelip araştırma yağmaya başlar. Bunun bölgeye yapılması planlanan bir barajla ilgili olduğunu, baraj yapılırsa ormanın ve köyün sular altında kalacağını öğrenen Miyori ormanı kurtarmak için seferber olur. Hem okul arkadaşları hem ninesi hem de orman perilerinin yardımıyla baraj projesine engel olan Miyori kahramanlık görevini yerine getirip ormanın koruyuculuğu görevini devralma isteğini de ortaya koymuş olur. Arada bir yerde Miyori’nin annesi köye gelip Miyori’yi yanında götürmek ister. Miyori annesinin onu değil de kendisini düşündüğünü bildiği için onunla gitmek istemez. Annesi de köyden nefret eden, sürekli bir şeylerden şikayet eden bir kadın bu arada.

Miyori no Mori (Miyori’nin Ormanı)’nda benim asıl dikkatimi şey şu oldu: Baraj için gelen adamlar tehlike altında olan bilmem ne kartalını arıyorlar. Çocuklar sanıyor ki, kartal bulunursa vazgeçecekler. Ne yalan söyleyeyim ben de öyle olacağını düşünmüştüm. Çocuk muyum ne? 😀 Adamlar bulunca öldürüp ne pahasına olursa olsun barajı yapabilir hale gelmek istiyorlarmış meğer. Kapitalist kötü dünya ve saf çocuklar. Doğayı, dünyayı o saf çocuklar kurtaracaklar. Sanırım böyle bir sonuç çıkarılabilir. Bilemedim, sonuç çıkarma konusunda pek iyi değilimdir. 🙂 Çizimleri yine benim hayranı olduğum tipte değil, hafif rahatsız etti. Tekrar izlemem; ama izlediğim için pişman da değilim.

bokura-ga-ita

Bokura ga Ita – Oradaydık

Bokura ga Ita, Yuki Obata’nın yazdığı mangadan uyarlanan 26 bölümlük bir anime. Bölümler ortalama 25 dakikadan oluşuyor. 2006 yılında yayınlanan animeyi ise Akitaro Daichi yönetmiş.

Künye kısmını geçtikten sonra gelelim asıl meseleye. İlk kez ne zaman izlediğimi hatırlamıyorum; ama en sevdiğim animelerden biridir Bokura ga Ita. Sebebi ise bana çok gerçekçi gelmesi sanırım. Mangası nasıldır bilmiyorum açıkçası; ancak animesinin çizimleri öyle matah değildir. Hani öyle ayrıntılı, muhteşem şekilde çizilmiş, çizgilerden aşık olunacak tarzda karakterler değildir. Yani yazar burda “Hikayeye odaklanın.” der.

Odaklanalım bakalım hikayeye: Liseye başlayan Takahashi Nanami ve Yano Motoharu’nun inişli çıkışlı aşk hikayesi diye özetlenir. Şimdi böyle yazınca çok sıradan geldi, belki aslında çok sıradan; ama bence o sıradanlığı gerçekçi ve güzel hale getiren şey. Tabii ki klasik dram dram durumlar da söz konusu, ama o kadar kusur kadı kızında da olur değil mi? Yeri gelip her şeyin pat pat söylendiği, yeri gelip içindekilerin ifade edilemediği, anladığın halde hak veremediğin, hak verdiğin halde anlayamadığın, mantığının ve kalbinin farklı şeyler söylediği standart bir aşk ilişkisi bence ve bu şekilde olduğu için güzel.

Yano okulun yakışıklısı, her şeyi iyi, popüler oğlan. Nanami sıradan bir kız. Popüler tiplerin olayını anlamaz ve Yano’dan da nefret eder başta. Sonra bir şekil olaylar gelişir, sevmeye başlar, bunu da açık açık söyler Yano’ya. Bir süre sonra Yano’dan olumlu cevap alır. Biliyorsunuz ki hiçbir shoujo animede işler öyle sorunsuz gitmez. Ama işte benim asıl demeye çalıştığım şey şu ki; gerçek hayatta da öyle değil midir? Tam dersiniz ki; şu aşkım karşılık bulsa daha ne isterim, nasıl mutlu olurum, dünyalar benim olur, en büyük dileğim bu! Sonunda gerçekleşir… Sonrası ise sanki bu sizin en büyük isteğiniz değilmiş gibi, sanki bu hayatınızdaki en sıradan şeymiş gibi güzellikleri görmeyi bir kenara bırakıp duygularınızı bir kenara itip olmadık şeylere takılırsınız.

İnsan gerçekten kendisi için neyin daha önemli olduğunu iyi düşünüp karar vermeli. Kaybetme noktasına geldiğinde kafasına dank etmemeli. Bokura ga Ita’yı her izlediğimde bunu hatırlatıyorum kendime. Hatta kendimi kötü hissettiğim zamanlarda izlediğim bir anime Bokura ga Ita. Nedeni; hem çok beğenmem, hem de bana güç vermesi sanırım. Sonuçta şu an eşim olan insanla evlenmek hayaldi bir zamanlar; ama bu hayal gerçek oldu. 🙂

Animeye dönecek olursak bir ikinci sezonun olmasını çok isterdim, mutlu sonlu lütfen. Maalesef ki öyle bir ikinci sezon yok. Yaptığım araştırmalar sonucunda filminin olduğunu öğrendim, sanırım fırsat bulduğum bir ara izleyeceğim meraktan. Normalde dizilerini pek sevmem o karakter çeşitliliği olmadığı için gerçek oyuncularda, göze yeterince hitap ettiğini düşünmüyorum çünkü, animenin çıkış sebebi de bu değil mi zaten. 😀 Yine de bunu izlemek isterim, o kadar seviyorum düşünün. Mangasının devamında işler hiç de iyi gitmiyormuş. Film de aynı şekilde tabii. Hiç hoşuma gitmedi, hatta kalbimde bir sıkıntı yarattı bile diyebilirim, mutlu son olmasını o kadar isterdim, sanki kendi hayatım kendi ilişkim de buna bağlı gibi. 😀

Bokura ga Ita’dan favori birkaç cümlem de var. Nanami’nin ‘Olumsuz düşünürsen baştan kaybedersin.’ mealli cümlesi ile ‘Geçmişe yenilmeyecek bir şimdi yaratalım.’ cümlesine bayılıyorum diyebilirim. Hatta bu ikincisini eşime söylemişliğim ve bu yönde çabalar harcamışlığım vardır. Eski hatıralara ait yerlerde bu kez birlikte hatıralar oluşturmak gibi. Farklı bakış açıları olabileceğini göstermesi açısından da seviyorum bu animeyi.

Öyle işte izleyin, izletin, bu kadar çok sevdiğim animeleri yazmaya da cesaret edemiyorum genelde, bu da bir ilk olsun. 🙂

Açılış Müziği: Mi’den Kimi dake wo

Kapanış Müzikleri:

Mi’den Aishiteru (1,8,10. bölümler)

Kaori Asou’dan Koko ni Ite (2,5,24. bölümler)

Mi’den Sunset (3,18. bölümler)

Izumi Katou’dan Suki Dakara (4,6. bölümler)

Nozomi Sasaki’den Futari no Kisetsu ga (7,9,11,13. bölümler)

Izumi Katou’dan Utsukushisugite (12. bölüm)

Izumi Katou’dan Kimi ga Iru (14. bölüm)

Nozomi Sasaki’den Merry Go Round (15,16,19,22. bölümler)

Izumi Katou’dan Kotoba (17,20,21,23,25,26. bölümler)

Not: Görsel ararken film oyuncularını yakından gördüm, Yano rolündeki Toma Ikuta’yı başka bir diziden hatırlıyorum ve hiç yakıştıramadım Yano olarak. Belki o dizideki imajından öyledir, öyledir değil mi? Öyle olsun lütfen!

Nodame Cantabile

Nodame Cantabile

Nodame Cantabile klasik müzik sevenleri mutlu edecek, eğlenceli, şirin bir anime. Tomoko Ninamiya’nın mangası 2001-2010 yılları arasında manga, TV dizisi, anime, TV dizisi, anime, manga, 2 film ve anime olarak çıkmış. Sanırım TV dizilerinin hayranı daha fazla. Burada bahsedeceğimiz ise Nodame Cantabile’nin ilk anime uyarlaması. 22-23 dakikalık 23 bölümden oluşan kısım.

Konservatuarda geçen Nodame Cantabile farklı profillerde öğrencileri önümüze getiriyor. Zaten başarılı bir müzisyenin oğluyken ailesinin boşanması sonucu Japonya’ya geri dönmüş Chiaki Shinichi. Korkulu bir uçak yolculuğu ve boğulma tehlikesi sonucunda ne kadar iyi olursa olsun Japonya’dan çıkamayacağı düşüncenin içine sıkışmış, Avrupa’daki öğretmenini özleyen Chiaki’nin Japonya’da elinden geleni yapmak için çalışan birine dönüşmesi. Chiaki’nin bu dönüşümünde büyük payı olan, piyano öğrencisi ve yan komşusu Noda Megumi, nam-ı diğer Nodame’nin başarılı ancak farklı piyano stili. Bu ikisinin ilişkisi. Onların gelişimine katkıları olan ve diğer taraftan da kendi müzik yollarını bulan diğer konservatuar öğrencileri.

Sınavlar, yarışmalar, başarılar, başarısızlıklar, aşklar, ayrılıklar, birbirini hep destekleme, hep daha iyi olabilme yolunda ilerleme… Aslında müzik, müzik ve müzik…

Çok eğlenceli izleyin mutlaka! Ben de devamını izleyeyim. 😀

Açılış Müziği: Suemitsu & The Suemith’ten Allegro Cantabile

Kapanış Müzikleri:

1-12. Bölümler: Crystal Kay’dan Konnani Chikakude…

13-22. Bölümler: Suemitsu & Nodame Orkestrası’ndan Sagittarius

23. Bölüm: Suemitsu & The Suemith’ten Allegro Cantabile

okusama wa joshikousei

Okusama wa Joshikousei – My Wife is a High School Girl

Okusama wa Joshikousei mangadan uyarlanan, yaklaşık 24 dakikalık 13 bölümden oluşan bir anime. Serinin PlayStation 2 ve Dreamcast için yapılmış oyunu da bulunmakta. 2002-2007 yılları arasında yayınlanan manganın Okusama wa Joshikousei anime serisi 2005 yılında yayınlanıp bitiriliyor. Manga ve anime arasında farklar var mı acaba?

Okusama wa Joshikousei’in başında ve aralarda sürekli geçen ve bir süre sonra bıkkınlık getiren Asami’nin bir konuşması var: “Ben Asami, herkesten gizli; ama ben aslında evliyim. Kocam aynı okuldan İchimaru Kyousuke hoca.” gibi bir konuşma. Gerçekten bıkacaksınız baştan söylüyorum.

Neyse Asami’nin de sürekli anlattığı gibi kendisi 17 yaşında lise öğrencisi, kocası da aynı okuldan 25 yaşındaki öğretmeni İchimaru Sensei. Asami’nin en büyük derdi de karı koca olmalarına rağmen henüz hiç sevişmemiş olmaları. Açıklama ise gayet basit ve Asami’nin babası tarafından sürekli karşımıza çıkarılıyor. Baba evliliğe izin verirken bizim hocaya sözleşme imzalatıyor, Asami mezun olana kadar hiçbir türlü yakınlaşma olmayacak diye. O yüzden zaten sürekli kapıdan bacadan damlayıp geliyor Asami’nin babası. En küçük bir yakınlaşma girişiminde dalıyor hemen sahneye. Aynı zamanda hocanın işini kaybetmemesi için okuldan da kimsenin bilmemesi gerekiyor evli olduklarını.

Bundan sonra biraz standart  yeni evli sorunları, biraz evliliklerini gizleme çabası sırasında başlarına gelenlerle geçiyor bölümler. Kocası eve geç geldiği için Asami’nin duyduğu yalnızlık hissi ve parkta gördüğü bir kediye bağlanması, onu eve almak istemesi gibi… Okuldaki başka bir genç hoca olan İwasaki’nin veya komşunun İchimaru’ya asılması gibi… Bu gibi anlarda Asami’yi en çok üzen şeyin “Ne oluyor size ben onun eşiyim, benim yanımda nasıl böyle şeyler yapmaya kalkarsınız?” diyememesi… Sonunda İwasaki o kadar çok bastırıp zorla evlerine dalıyor ve sadece bir sevgililik ilişkisi sandığı şeyin evlilik bağı olduğu gerçeğini öğreniyor. Hiçbir şey söylemeden çekip gidince İchimaru çok korkuyor, hatta yanlış anlaşılma yüzünden istifa mektubunu bile veriyor okula; ama İwasaki konuşup çözüyor konuyu “Tabii ki söylemeyeceğim ne sandın beni?” dercesine.

Anime başladığında Asami 2. sınıfa gidiyor. Okul değiştirdiğine ya da İchimaru’nun okula yeni geldiğine dair bir bilgi hatta ima dahi yok. Bu durumda evlenmeye karar verdiklerinde zaten aynı okulda öğretmen ve öğrenci olmaları gerekiyor. Nasıl tanışıp nasıl işleri ilerlettiler de evlilik noktasına geldiler anlamak ve bilmek maalesef mümkün olamıyor. Büyük göğüs ve dolgun kalça vurgularının, seksi görüntülerin de her şeye rağmen oldukça ön planda olduğunu söylemekte yarar var. İyi seyirler…

Açılış Müziği: Ayako Kawasumi’den Love Love! Chuっ Chuっ!

Kapanış Müziği: Ayako Kawasumi, Aya Endo, and Shiho Kawaragi’den Ai no Koneko

my dady long legs

My Dady Long Legs – Watashi no Ashinaga Ojisan

My Dady Long Legs 1990 yapımı 40 bölümlük bir anime. Jean Webster’in yazdığı Daddy-Long-Legs adlı romanı temel alınarak oluşturulmuş. My Dady Long Legs’in yönetmenliğini ise Kazuyoshi Yokota ve Masakazu Higuchi paylaşıyor.

Bir yetimhanede başlıyor hikaye. Kahramanımız Judy neşeli, asi, biraz sakar; ama iyilik dolu ve yazmayı seven bir kız. Onca talihsizliğe rağmen yazdığı bir yazı nedeniyle son anda burs hakkı elde ediyor. Kendisine burs veren insanı son anda kapıdan çıkarken güneşin açısıyla iyice uzamış gölgesindeki bacaklarıyla gördüğü için ona bu adı takıyor: My Dady Long Legs – Watashi no Ashinaga Ojisan. Bursu veren kişi adını gizliyor, yardımcısı aracılığıyla iletişim kuruyor sadece ve koşul olarak ona sürekli yazmasını istiyor.

Böylece Judy Abott’un zengin kızlar arasındaki lise hayatı başlıyor. Tabii ki yetimhaneden geldiğini saklıyor arkadaşlarından, her ergen kız gibi o da özeniyor çevresindekilerin eşyalarına, kıyafetlerine, zengin akrabalarına ve ailelerine… Oda arkadaşlarından birinin garip dayısını karşılama görevi kendisine veriliyor bir gün. Jervis Pendleton’u karşılıyor ve çok da güzel vakit geçiriyorlar. Bundan sonra aralıklarla görüşüp birlikte vakit geçirmeye de başlıyorlar. Uzun bacaklı amcası onun için yaz tatilleri de dahil her şeyi ayarlıyor. Hatta bazen Judy’nin istediği şeyleri yapmasına izin vermeyerek.. Judy çok bozulsa da yetimhaneye dönmeme isteği ağır bastığından, sahip olduğu her şeyi sağlayan bu kişi olduğundan mecburen boyun eğiyor. İster istemez sorguluyorsunuz “Allah Allah ne var yahu gidiversin kız arkadaşlarıyla ne olacak ki nedir yani bu abisinden koruma isteği” diye düşünürken ilerleyen bölümlerde nedenini de öğreniyoruz.

Bu arada Judy ve Jervis Pendleton arasında bir yakınlaşmalar, bir duygular beliriyor; ama Judy bir yandan da sorguluyor tabii, acaba kendisi için bu mümkün mü? Yetimhaneden geldiğini söyleyemediği bu insan acaba bunu öğrenince de onu sever mi? Judy’nin standart genç kız gelgitlerini bol bol göreceksiniz.

Hikayenin sonunda Jervis Pendleton hastalanıyor, eriyip çöküyor dağ gibi adam; ama Judy yetişince iyileşiyor sanırım bir anda. 😀 Şaka bir yana Judy mezuniyet konuşmasında yetimhaneden geldiğini ve bu şansı ona sağlayan sponsorundan bahsediyor onu nihayet görebileceği umuduyla, kalabalığın arasında olduğu umuduyla; mezuniyetin ardından gözleri hala onu ararken yardımcısı gelip çok hasta olduğunu söylüyor. Apar topar arabaya atlayıp evine gidiyorlar ve Judy sonunda kendi gözleriyle My Dady Long Legs – Watashi no Ashinaga Ojisan dediği sponsorunun aslında Jervis Pendleton olduğunu görüyor. Jervis dayanamayıp onunla tanışmaya geldiğini, sonra da olayların geliştiğini sevmeye başladığını; ama yetimhaneye karşı görevi gereği Judy okumaya devam ederken böyle bir ilişki içine giremeyecekleri için gizlediğini anlatıyor. Sanırım ondan sonra mutlu mesut hayatlarına doğru ilerliyorlar. 🙂

Bu kız lise öğrencisi, yeni mezun oldu 18 yaşında ya var ya yok; ama bu adam kesin üniversiteye de gitmiştir ve Judy liseye başladığında bile iş adamı olarak görülüyordu demeyin. Olur öyle yaşın ne önemi var ki? 😉

Açılış Müziği: Mitsuko Horie’den Growing Up

Kapanış Müziği: Mitsuko Horie ve SHINES’ten Kimi no Kaze

Natsume Yuujinchou – Natsume’nin Arkadaşlık Defteri

Natsume Yuujinchou Yuki Midorikawa’nın manga serisinden uyarlanmış bir anime. Manga o kadar beğeni kazanmış ki; 2008 yılında ilk kez düzenlenen Manga Taishou ödülleri finalistleri arasında yerini almış. Anlaşılan o ki kazanamamış; ancak bu çok güzel olmadığı anlamına gelmiyor. 🙂

Anime ise 5. sezonda ve devam ediyor. Şöyle bir bakayım diye açıp işlerime ara verecek seviyede izlememe neden oldu. Bu açıdan bakarsak kötü, kaka, izlemeyin sakın. 😀 Sezonlar 13 bölüm, her bir bölüm  ortalama 22-23 dakika sürüyor.

Kahramanımız Natsume Takashi lise öğrencisi bir genç. Anneannesi Natsume Reiko’nun gücünü miras almış ve Japonca’da ‘ayakashi, youkai’ denen her tür ruh, hayalet, tanrı (Japonya’da bolca vardır bunlardan da), cin gibi yaratıkları görebiliyor. Ailesi küçük yaşta öldüğü için Natsume dönüşümlü olarak akrabalarının yanında kalıyor. Küçücük yaşı ve ailesini kaybetme travmasına başkalarının göremediği ve başına musallat olan yaratıkları da ekleyince dışarıdan garip davranan, sürekli yalan söyleyen biri gibi göründüğü için hiçbir akrabası uzun süre yanlarında kalmasını istemediği için sürekli yer değiştiriyor. Aynı sebepten ötürü arkadaşı da yok. Olsa da kısa sürede başka bir yere taşındığı için kaybederdi herhalde.

Aslında her yeni bir okula transfer oluşunda hemen birileri yanına yaklaşıp arkadaş olmaya çalışıyor; ama kısa süre içinde bir youkai başına gelip garip şeyler yapmasına neden olduğu için insanlar aynı hızda uzaklaşmayı tercih ediyor.

Bütün bu sebeplerden ötürü haklı olarak onlardan nefret ediyor. Sonra bir gün işler yine karışmışken uzak bir akraba çıkıp geliyor ve biz Takashi’ye bakmak istiyoruz diyorlar. Tabii ki en son akrabanın canına minnet. Toukosan ve Shigerusan çocukları olmayan bir çift. Kucak açıyorlar Takashi’ye, o da onları çok seviyor. Okulda hemen arkadaşlar buluyor. Ama youkailar da boş durmuyor tabii. Çalışmalara devam. Tam da bu sıralarda bir youkaidan kaçmaya çalışırken başka bir tanesine denk geliyor. Şans kedisi maneki neko şeklinde olan bu youkai meğersem Reiko’nun tadınığıymış. Reiko youkailarla düello yapıp onları yenmenin karşılığında isimlerini bir kağıda yazmalarını istiyormuş. Bu kağıtlardan oluşturduğu defter de seriye adını veren Natsume’nin Arkadaşlık Defteri. Yalnız bu defter Reiko’ya adını yazan youkaiları kontrol etme gücü de verdiği için çok tehlikeli. Bu gücü nedeniyle defter içinde adı olan, olmayan bir sürü youkai tarafından ele geçirilmeye çalışılıyor.

Natsume maneki neko şeklinde, asıl adı Madara olan ama Nyanko Sensei adını verdiği oldukça güçlü youkai ile bir anlaşma yapıyor. Takashi defterdeki adı bulunan youkailara adlarını geri verecek. Nyanko Sensei de bu süre zarfında Natsume’nin koruması olacak. Eğer hayatı boyunca hepsini geri veremezse Nyanko Sensei defterin kalan kısmını miras alacak ve Natsume’yi yiyecek. Ne kadar masum bir anlaşma değil mi? 😀 😀

Böylece Natsume’nin anneannesi Reiko’yu tanıma, youkailar ve insanlarla olan ilişkilerini gözden geçirme, yanında bulunduğu aileyi korumak isteme, youkai olsun insan olsun iyilik yapma duygularını kaybetmeme, bu arada defterde adı olan youkailara denk geldikçe isimlerini geri verme, arkadaş edinme, çeşitli nedenlerle youkaiları gördüğünü bilmelerine rağmen hala onunla kalan arkadaşlar edinme, onlarla nasıl iletişim kurması gerektiğini öğrenme, youkaiları gören, hatta zararlı olanları kovma işleri yapan ve bunun için başka youkaiları hizmetine alan insanlarla olan maceraları başlıyor ve hala devam ediyor.

Youkai kovucular da kendi aralarında iyi niyetli ve kötü niyetli olarak ikiye ayrılıyor bu arada. Mesela Natorisan var. Ailesi eskiden bu işi yapıyormuş. Youkai gören biri çıkmamış aileden. Bırakmak zorunda kalmışlar. Sonra Natorisan kendi vücudunda dolaşan kertenkele görünümlü bir youkai ile dünyaya gelip aile işini yeniden başlatmaya karar vermiş. Görünürde ise meşhur bir oyuncu. Bir de Matoba ailesi var. Onlar da kötü olanlar. Youkailar kötüdür, kullanabiliyorsan kullan, kullanamıyorsan yok et veya mühürle mantığıyla hareket ediyorlar.

2005’te başlayan mangası da 2008’de başlayan animesi de devam ediyor Natsume Yuujinchou’nun. Bakalım nasıl maceralar var? Natsume defterde adı olan youkaiların hepsine adlarını geri verebilecek mi? Hayatının bundan sonraki kısmı nasıl olacak? Daha da önemlisi bunları görebilecek miyiz? İnşallah devam ederler yazmaya ve çekmeye de görebiliriz biz de. 🙂

Açılış ve Kapanış Müzikleri

Sezon 1 Açılış: Shūhei Kita’dan Issei no Sei

Sezon 1 Kapanış: Kousuke Atari’den Natsu Yūzora

Sezon 2 Açılış: Long Shot Party’den Ano Hi Time Machine

Sezon 2 Kapanış: Kourin’den Aishiteru

Sezon 3 Açılış: HOW MERRY MARRY’den Boku ni Dekiru Koto

Sezon 3 Kapanış: Kousuke Atari’den  Kimi no Kakera

Sezon 4 Açılış: Hiiragi’den Ima, Kono Toki

Sezon 4 Kapanış: Marina Kawano’dan Takaramono

Sezon 5 Açılış: Sasanomaly’den Takarabako

Sezon 5 Kapanış: Aimer’den Akane Sasu