Etiket arşivi: Bilim Kurgu

Nerawareta Gakuen

Nerawareta Gakuen – Psychic School Wars

Nerawareta Gakuen aslen Taku Mayumura’nın 1973’te yazdığı bir bilimkurgu romanı. 1977, 1982, 1987 ve 1997’de 4 kez TV dizisi yapılıyor. 1981 ve 1997’de iki kez de gerçek oyuncularla sinema filmi çekiliyor. 2012-2013 yılları arasında mangası da yayınlanan Nerawareta Gakuen’in konumuz olan 106 dakikalık anime filmi ise 2012’de Ryousuke Nakamura yönetmenliğinde çekilmiş. Bu haliyle Nerawareta Gakuen Makoto Shinkai’ın eserlerine benzetiliyor.

Nerawareta Gakuen’in başında kişileri takip etmekte biraz zorlandığımı belirtmem gerek. Belki de çok fazla hareketli olmalarının da etkisi vardır bunda bilemiyorum. Çok hareketli olmaktan kastımı da izleyince anlayacaksınız bence. Konuşurken bir sürekli salınan, gerçekten yerinde duramayan karakterler. Rahatsızlık seviyesinde dikkat çekiyor bence.

Nerawareta Gakuen’in konusuna gelecek olursak, Kenji ve Natsuki komşu çocukları, aynı okul, aynı sınıf öğrencileri. Harukawa da aynı okulda ve Natsuki’nin yakın arkadaşı. Kenji’nin platonik aşkı. Bir gün Ryouichi Kyougoku isimli bir öğrenci katılıyor aralarına. Kyougoku uzaylı vari bir imaj sergiliyor başlarda. Sonra öğreniyoruz ki Kyougoku gelecekten gelmiş biri.

İnsanoğlunun dünyayı kötü kullanması sonucu dünyanın yaşanılamayacak bir yer haline geldiği gelecekten gelmiş. Ayda yaşıyorlar ve dünyadan kurtulabilmiş çok fazla insan da yok. Görevi ise psişik güçleri olan insanları bularak ya aşırı teknoloji kullanımıyla dünyanın sınıra gelmesine engel olmak, bunu başaramazsa da o insanları kendisiyle birlikte aya götürmek. Yalnız bu zaman yolculuğunun, kendi zamanında yaşamamanın belirli bir süresi var. Süre dolmadan dönmek zorunda, dönemezse yok olacak.

Hemen işe koyulan Ryougoku psişik güçleri olan öğrencileri bulmaya başlıyor. Harukawa ve Natsuki sınavdan geçememekle birlikte bir şeylerin de yanlış olduğu düşüncesi içindeler. Kenji ise hep kendisinin psişik güçleri olmasını istemiş; ama olmadığı, hatta baya aptal konusunda kendini inandırmış olmakla birlikte Ryougoku ona özel güçleri olduğunu söylüyor. İlerledikçe görüyoruz ki gerçekten özel güçleri var, öyle ki Ryougoku’nun planlarını bozabilecek seviyede. Nedense mühürlenmiş olan bu güçlerini dedesi artık kendisinin karar verebileceğini düşündüğü için çözüyor.

Ryougoku’ya kendisine engel olan Kenji’yi son anda yanında götürmeye çalışsa da bunda da başarılı olamıyor; ancak yok olmadan Kenji onu kendisi götürmeyi teklif ediyor. Natsuki’ye beklemesini söyledikten sonra kendi kendine, bir şeyin yardımına ihtiyaç duymadan zaman yolculuğu yapan Kenji gider gitmez Natsuki kimi beklemesi gerektiğini dahi unutuyor. O zamanda var olmadığın zaman seninle ilgili hatıralar siliniyormuş yani.

Bir süre sonra Kenji geri dönüyor. Yanında aynı Kyougoku’nun geldiği zaman olduğu gibi bir kum saatiyle. Natsuki’yi buluyor ve iş çözülmüş gibi görünüyor.

Gelelim soru işaretlerine. Kenji geri dönen biri gibi değil, bambaşka biri gibi, Kyougoku geldiği zamandaki gibi algılanıyor. Yanında taşıdığı kum saati de cabası. Bir kez gitti diye gelecekteki zamana mı ait oldu yani? Kum saatindeki süre dolmadan geri gitmesi mi gerekecek? Bu gibi soru işaretleri oluşturarak bitti gitti.

Distopik çağrışımlar yapsa da gelecekteki insanların Ay’daki hayatlarıyla ilgili pek bir bilgi verilmiyor. Ay’dan bir sahne zaten yok. Sadece mevsimleri dahi olmadan yaşadıklarını biliyoruz. Bir de dede ile Kyougoku’nun bahsettiği, bu vakitten o vakte gitmiş bir kadından bahsediliyor ki kim olduğunu ben tam çözemedim. Beklenmedik şekilde Kyougoku Dünya’yı aslında gitmek veya kaybetmek istemediği harika bir yer olarak görüp üstüne bir de Harukawa’ya aşık oluyor ki evlere şenlik. Sonuç; teknolojiyi dengeli kullanın, dünyanın ağzına sıçmayın. 🙂

Açılış Müziği: Supercell’den Giniro Hikousen
Kapanış Müziği: Mayu Watanabe’den Sayonara no Hashi
Nemure Omoi Ko, Sora no Shitone ni

Nemure Omoi Ko, Sora no Shitone ni

Nemure Omoi Ko, Sora no Shitone ni 2014 yapımı 50 dakikalık bir anime film. Yönetmenliğini Naoya Kurisu yapmış. 2014 yapımı olsa da çizimleri son derece kötü baştan belirtmekte fayda var. Bunun yanında farklı bir konusu var.

Nemure Omoi Ko, Sora no Shitone ni “iyi uykular bebeğim, gökyüzü beşiğinde” anlamına geliyor ve kahramanımız Satomi’nin kızı Orine için söylediği ninninin sözleri. Satomi eşiyle birlikte hastaneden dönerken başlıyor film. Arabada Satomi yeni doğmuş Orine’ye bu ninniyi söylüyor. Bu arada benim dikkatimi çeken şey Orine’nin gayet muntazam ve olması gereken şekilde pusette duruyor olmasıydı. 🙂 Ninni bitiminde trafik kazası oluyor.

Sonraki sahnede 19 yaşına gelmiş Orine’yi görüyoruz. Genç bir kız olarak polislerden kaçıyor. Artık bir hayatı olduysa. Sonra bir takım insanlar erkek arkadaşının onlarla birlikte olduğunu ve istediklerini yaparsa ikisini birden kaçırabileceklerini söyleyince mecburen kabul ediyor ve kendini uzayda buluyor. Açıklamalar pek yok, ne olduğunu anlamakta zorlanıyor insan.

Zar zor anlıyoruz ki, uzay üssü gibi bir yer, kaçak bir profesör ele geçirmiş burayı ve bir şeyler yapıyor. Buradan dünyadaki bütün sunucularda Orine’yi arayan bir tür yapay zeka gibi bir şey. Bu nedenle Orine’yi getiriyorlar aslında; ama Orine’ye bundan bahsetmiyorlar tam olarak sanırım. Orine’den istedikleri de içeriye girip verdikleri çip gibi şeyi oraya yerleştirmek. Böylece üssü geri alabilecekler.

Orine baya kararlı bir şekilde yapmaya gidiyor, annesini görünce şok oluyor. Annesiyle sohbet etmek, onunla bir şeyler yapmak hoşuna gitmeye başlıyor. Hoşuna gitmese de kendinden istenen şeyi yapıyor ve bu sırada Satomi’nin yapay bedenindeki deformasyona tanık olup kafası karışıyor.

Üssü ele geçirme çalışmaları devam ederken Orine profesörle karşılaşıp annesinin verdiği hücre örneği gibi bir şeyle bunları yaptığını, başkalarıyla da denediğini; ancak kimsenin Satomi gibi olmadığını, Satomi’nin ise ağa bağlanır bağlanmaz her yerde Orine’yi aradığını anlatıyor. Bu arada Orine’nin suçlu olduğunu da öğrense de bahsetmiyor. Satomi son anda bile Orine’yi kurtarmak için çabalıyor. Anne yüreği işte. Orine’yi buraya getiren adamlar Satomi’nin hareketleri sonucu üssü terketmek zorunda kalıyor. Orine son kez annesiyle buluşup sarılıyor ona, profesör ve Orine de son anda üsten kaçmayı başarıyor. Sonrasında ikisi de yeni bir hayata başlıyor sanırım.

Sanırım diyorum birçok şeye; çünkü anlamakta güçlük çektiğim bir gerçek. Baştan da belirttiğim gibi Nemure Omoi Ko, Sora no Shitone ni’ninçizimleriçok kötü. Ayyy hele o Orine’nin bebeklik hali yok mu. Akıllara zarar. Chuckyhalt etmiş yanında. 😀 Yine de zaman kaybı diyemem; çünkü enteresan, öyle sık sık karşılaşmayacağımız bir konusu var. Şans vermeye değer..

Müziği Hitotsu Dame’yi oyun müziği yazarı Kawagen yazmış ve Ann seslendirmiş.

metropolis

Metropolis

Metropolis, Osamu Tezuka’nın aynı adı taşıyan mangasından esinlenerek oluşturulmuş bir anime film. 2001’de Rintarou yönetmenliğinde yapılan 113 dakikalık film, mangadan farklı bir seyir izliyor.

Metropolis robotlar ve insanların bir arada yaşadığı,gelecekte bir şehir. Her ne kadar birlikte yaşıyorlar desek de, robotlar ağırlıklı olarak sevilmiyor ve hatta şehrin alt bölümlerine atılmış durumda. Kahramanlarımız Shunsaku Ban ve yeğeni Kenichi Metropolis’e gelmeleri Ziggurat’ın açılış şenliklerine rastlıyor. Shunsaku dedektif ve organ ticareti suçuyla aranan çılgın profesör Laughton’u arıyor. Laughton ise Red Dük için Metropolis’i yönetecek özel bir robot yapmakla meşgul. Red Dük animenin klasik kötü karakteri. Ziggurat’taki özel tahta oturacak olan özel robot Tima oradan dük adına şehri yönetecek ve şehri uzaya taşıyacaktır. Hayaller hayaller…

Dük’ün üvey oğlu robotlardan nefret eden, babasını da mutlak güç ve tahta oturması kişi olarak gören bir çocuk. Babasının kendisini takdir etmesi için bizzat babasına bile karşı çıkan bir karakteri var. Rock gizlice Tima’yı öğreniyor ve yok etmek için profesörün laboratuvarını yakıyor, Tima tesadüfen oraya kadar ulaşan Kenichi ile kaçıyor. Lağımdan alt katlara düşen Tima ve Kenichi yukarıya çıkma, Rock ve Red Dük de ayrı ayrı Tima’yı bulma telaşına düşüyor.

Tima robot olduğunu bilmiyor bu arada. Kenichi ona konuşmayı ve yazmayı öğretiyor bu süreçte. Bol bol Kenichi yazıyor. 😀 Bu arada alt katlardan birinde robotların işlerini ellerinden almasından şikayetçi fakir ve işsiz halktan devrimcilerle tanışıyorlar. Sonunda yüzeye ulaştıklarında Rock Tima’yı öldürmeye çalışıyor, Red Dük Rock’u evlatlıktan reddediyor, Red Dük’ün fazla güç kazanmasından rahatsız olan hükümet orduyla birlikte gizlice devrimcileri destekleyeceğini söylüyor. Devrimciler harekete geçince ise ordu komutanının Red Dük’le işbirliği yaptığı ortaya çıkıyor. Robotlar sadece robot oldukları için ağır bir kıyıma uğruyor; ama devrimciler de oyuna getirilmiş olarak robotlarla aynı sonu paylaşıyorlar.

Red Dük mutlak güç olarak Ziggurat’taki tahta Tima’yı oturtmak suretiyle Metropolis’i tamamen ele geçirme hedefine nihayet ulaşmak üzereyken robot olduğunu öğrenen Tima mutsuzluk ve hayal kırıklığıyla tahta oturuyor. Tahtla bütünleşen Tima Red Dük’ün beklentisinin aksine ona itaat etmektense insanları ve şehri yok etmek üzere hareket etmeye başlıyor. Kenichi Tima’yı tahttan ayırmayı başarıyor; ancak Tima onu da öldürmeye çalışıyor. Bu arada bir yandan da şehir yerle bir olmakta. Son anda öyle bir hale geliyorlar ki Tima düşmek üzere, Kenichi onu kurtarma telaşında, Tima ise işbirliği yapmıyor ve düşerken muhtemelen kendine gelip Kenichi’yi hatırlıyor ve insan olduğunu düşündüğü haline dönerek ölmüş oluyor.

Metropolis ağır hasar almış, Ziggurat yıkılmış, her yer yerle bir, robotlar ve insanlar bir yandan neler olup bittiğini anlamaya çalışarak hayretle bakarken bir yandan da hayatn devam etmek zorunda olması gerçeğini yaşamaya başlıyorlar. Shunsaku Japonya’ya dönmeye karar veriyor. Kenichi ise diğer robot arkadaşlarının getirdiği Tima’nın parçalarıyla bir süre daha bu şehirde kalmak istediğini söylüyor amcasına.

Metropolis uzun süredir listemde izlenmeyi bekleyen filmlerden biriydi, sonunda izledim ve mutluyum. 🙂 Şimdi bu robotların suçu ne? Robotları yapan insan, robotlardan şikayet eden yine insan, robotları yok etmeye çalışan da insan, onlardan hala faydalanmaya ve pis işlerini yaptırmaya çalışan da insan. Bu ne yaman çelişkidir anlamak mümkün değil. Robotlar gerçekten duygusuz mudur? Sadece söyleneni mi yapar veya sadece söyleneni mi yapmalıdır? Kendi iradesi varsa bile bunu kullanarak karar vermesi kötü müdür? Onlardan beklenen tam olarak ne gerçekten? Ne kadar gelişmiş olursa olsun siyasi çekişmeler yine aynı, işsizlik yine aynı, hükümet ve halk yine aynı durumda, bir değişiklik yok mu gerçekten yoksa bu filmleri yapanların beyinleri içinde bulundukları zamandan kurtulamadığı için ancak ve ancak gördüklerini mi yansıtıyorlar ne dersiniz?

Ben pek böyle olduğunu düşünmüyorum açıkçası, tarihi metinlerde veya hikayelerde en çok hoşuma giden şey de budur. Bundan binlerce yıl önce bile insanların tıpki bugünküler gibi şeyleri sorun ettiklerini görüyorum, ne düşünmem gerektiğine karar veremiyorum. Hiç yol katedememişiz demek ki diyorum bir yandan. Diğer taraftan da garip bir şekilde mutlu oluyorum. İlginç hisler…

Metropolis hayatımızı kolaylaştırmak için bugün istediğimiz şeylerin acaba gerçekten de hayatımızı kolaylaştıracak mı yoksa başka sorunlarla birlikte zorlaştıracak mı sorgusunu yaptırıyor bence bize. Bir yandan modern, diğer taraftan bir nevi kast sistemi gibi katı bölümlere ayrılmış bir şehir. Bir yandan çok zengin, diğer taraftan çok fakir. Sahi gelecek nasıl olacak?

Film Müziği: Ağırlıklı olarak Toshiyuki Honda’nın yazdığı jaz ve orkestra müzikleri kullanışmıştır. Atsuki Kimura’nın St. James Infirmary Blues yorumu ile bitiş müziği olarak Minako “Mooki” Obata’nın There’ll Never Be Good-Bye şarkısı da kullanılır.

Nobunaga The Fool

Nobunaga The Fool

Nobunaga The Fool uzun bir aradan sonra yazmak isteyeceğim ilk anime olmazdı sanırım. Aslında kesinlikle yazmak istediğim başka şeyler izledim; ama yazmaya fırsat olmayınca kaldı, daha sakin şekilde yeniden izleyip yazmak en iyisi sanırım.

Asıl konumuza gelecek olursak, Nobunaga The Fool 2014’te yayınlanmış, aşağı yukarı 24 dakikalık 24 bölümden oluşan hem tarihi hem de robotlu bir anime. Shouji Kawamori’nin yazdığı Nobunaga The Fool’u Eiichi Sato yönetmiş.

Oda Nobunaga Savaşan Beylikler Dönemi’nde ülkeyi birleştirerek savaşa son vermeyi amaçlayan tarihi bir kişilik. Nobunaga The Fool’da da yine bu amaç için uğraşan, Oda klanının herkesin aptal olarak gördüğü büyük oğlu. Babası ve erkek kardeşi ölünce klan lideri olmasına mutabık kalınsa da pek bir güvenilmiyor kendisine. Neticede aptal. 😀

Tarihi dediğime bakmayın, tarihi olduğu kadar kurgu bir dünya. Tarihten kişilere farklı karakterler verilmiş bir anime. Doğu ve Batı olmak üzere iki yıldız var. Doğu Nobunaga’nın birlik oluşturmaya çalıştığı, savaşın hakim olduğu dünya. Batı ise gelişmiş ve esasen robotları yapıp gönderen dünya. Gelişmiş Batı az gelişmiş doğunun savaşından nemalanıyor. Tanıdık geldi mi?

Bir de daha özel robotlar var ki onları herkes kullanamıyor, bir de sembol adı verilen kolyelere sahip olanlar kullanıp gücüne güç katabiliyor. Batı’da birliği sağlamış olan da bizim Kral Arthur. Doğu bir yandan kendi içinde savaşırken, bir yandan da Batı’nın istilası tehdidiyle karşı karşıya kalıyor. Düşmanlar sarmış dört bir yanı. Kral Arthur’un derdi de dünyayı sona kavuşturduktan sonra hayallerdeki gibi sadece barışın sürdüğü bir dünya kurabilmekmiş.

Savaşlar savaşlar derken kaçınılmaz olarak kayıplar, yeni kazanımlar, beklenmeyenler, kaçınılmaz sonun getirdikleri, her sonun yeni bir başlangıç olması şeklinde ilerliyor anime. Robot sevenleri buraya alalım. 🙂

Açılış Müzikleri

1-13. Bölümler: Minori Chihara’dan Fool The World

14-24. Bölümler: JAM Project’ten Breakthrough

Kapanış Müzikleri

1-13. Bölümler: Stereo Dive Foundation’dan Axis

14-24. Bölümler: Asuka’dan Orchid (RAN)

Mugen No Ryvius

Mugen No Ryvius da 2225 yılında yine uzayda geçen bir anime. Yaklaşık 24 dakikalık 26 bölümden oluşuyor. 1999-2000 yıllarında yayınlanan animenin çizimlerinden yeni olmadığını hemen anlıyorsunuz zaten. Sonrasında 2004-2005 yılında da mangası yapılmış.

Gelelim asıl konuya. Birbirleriyle anlaşamayan, ki bu şiddet uygulama derecesinde, iki kardeş Kouji ve Yuuki. Uzay gemisi pilotluk lisansı almak için uzay eğitim üssü Liebe Delta’ya giderler. Çocukluk arkadaşları Aoi de birlikte gelir. Bir tatil döneminde çocuklardan bazıları evlerine dönmüş, bazıları orada kalmışken bir şeyler ters gitmeye başlar.

Daha öncesinde güneşte nedeni bilinmeyen bir patlama olur. Geduld adını verdikleri çok yüksek ısı ve yerçekimi kuvvetine sahip tabaka tabaka alanlar oluşur. Bunlar da seviye seviye, ona göre basınç ve sıcaklık giderek artıyor. Bu uzay üssü zaten yakın zamanda kullanımdan kaldırılacak çünkü çok eski. Üssün kabin idaresi en iyi öğrenci grubunun elindeyken rotanın değiştirildiğini, böyle giderse hepsinin öleceğini öğreniyorlar.

2225 yılı, uzay seyahati, başka gezegenlerde yaşam dediysek lütfen yanlış anlaşılmasın. Bir uzay gemisinin rotasını değiştirmek, herhangi bir hareket yapmak inanılmaz vakit alan bir şey. Sadece rotanın değiştirilebilmesi için 8-9 saat falan gerekiyor mesela. Öğrenciler üssün uzay gemisine aktarılıyor. Kalan eğitmenler kendilerini feda ederek dışarıdan bir patlatmayla gemiye güç verip rotasının değişmesini sağlıyorlar. Yardım çağrısı gönderiliyor ve beklenmeye başlanıyor.

Bu arada yardıma geldiğini sandıkları ordu gemileri ateş açıyor. Geminin içinde başka ve çok teknolojik bir gemi olduğunu keşfediyorlar. Adı Ryvius. Kendi kendine hareket ediyor, robot gibi şeyleri var, içinde depolanmış yiyecekler var vs. Bu gemi onları koruyor. Bir de ortalıkta dolaşan ilginç pembe kıyafetli bir kız var ki öyle herkese görünmüyor başlarda ve çok sonra öğreniyoruz kim olduğunu.

Ryvius’a taşınılıyor. Gemi çözülmeye çalışılıyor, derken birbiri ardına saldıranlar devam ediyor. Sonraki saldırılar Ryvius’a benzeyen gemilerden geliyor. Adları teröriste çıkarılıyor. Onlar da yaşamak için savaşıyor işte. Aslında raporlarda çocuklardan bahsediliyor ama gemiyi yok etmek öncelikli hedefleri nedense.

Bir türlü başarılı olamıyorlar. Çocuklar gemide bir nevi Sineklerin Efendisi’ni yaşıyorlar. Gerçekten çocukları bile öyle uzun süre tek başlarına bırakmamak lazım. Neler olmuyor neler. Animenin psikolojik yanı da burada işte.

Ve geldik sonunda çözülen gizemlere: Bu Geduld denilen alanların en en derinlerde olanlarında bir tür yaratık yaşayabiliyor. Ryvius ve diğer gemiler eğer güneşte tekrar bir patlama olursa insanların bu gemilerle korunup bir süre yaşamını devam ettirmesi için bu yaratıkların gücüyle yapılmış. Vaia gemileri deniyor bunlara. Bizim pembeli kız – adı Neya – ve diğerlerinde olan yaratıklara Sphinx deniliyor ve geminin gücünü veren asıl bu yaratıklar oluyor. Geminin tam kontrolünü sağlamak için Sphinx ile kaptanın tam bir bağ yakalaması gerek; ancak bundan dolayı kaptanlar bir süre sonra çıldırıyor.

Son savaşın ardından yetkililer sonunda ‘Yok biz çocukları kurtaralım.’ demeyi akıl ediyor. Çocuklar kurtarılıyor. Aradan birkaç ay geçtikten sonra yetkililer çocuklara ulaşıp ‘Biz gemiyi sizin gibi hareket ettiremiyoruz. Neya sizi istiyor herhalde. Haydi bir çıkın dolanın.’ diye davet ediyorlar. Çocukların hemen hemen hepsi kabul ediyor, yolculuğa çıkıyorlar ve animemiz bitiyor.

Mousou Dairinin – Paranoia Agent

Mousou Dairinin benim en sevdiğim türlerden biri olan psikolojik bir anime. Gerçi içinde yok yok o ayrı. 24:32 dakikalık 13 bölüm nasıl bitiyor anlamıyorsunuz. Hem romanı hem de animesi var. Perfect Blue, Millennium Actress ve Tokyo Godfathers filmlerinin yönetmeni Satoshi Kon bu dizide de iş başında. Müzikler Susumu Hirasawa’ya ait.

Tsukiko Sagi karakter tasarımı üzerine çalışan bir kadın. Oldukça utangaç. Son çalışması küçükken sahip olduğu köpeğinden esinlenerek yaptığı Maromi karakteri. Maromi inanılmaz bir başarı yakalayınca Tsukiko Sagi hem meşhur oluyor hem de yeni işler için baskı altına alınıyor. Baskılara daha fazla dayanamadığı bir anda şapkalı, kıvırcık saçlı, altın renkli patenleri ve yine altın renkli, yamuk beysbol sopasıyla bir çocuğun kendisine saldırdığını iddia ediyor. Çocuk daha sonra Beysbol Sopalı Oğlan adıyla ünleniyor ve kendini köşeye sıkışmış hissedenlerin karşısına çıkıp onları öldürmeye çalıştığına inanılıyor.

Bir yandan bu çocuk başka başka insanlara saldırmaya devam ederken, bir yandan da Maromi’nin ünü arttıkça artıyor. Konuyu araştırırken başarısız olup işten atılan dedektifler, altın rengi patenleri olduğu için gözden düşen okulun gözde öğrencisi, şişman ve iyi olmaya çalışan başka bir öğrenci, kızına aşık bir polis, çift kişilikli bir kadın saldırıya uğrayan ve hayatlarına göz attırıldığımız diğer sorunlu kişiler arasında.

Maromi fanatikliği ve Beysbol Sopalı Çocuk çılgınlığı iyice çığırından çıkarken çocuk dedektifin evine gelip karısının karşısına çıkıyor. Kadının orada yaptığı konuşma bence oldukça güzeldi.

En nihayetinde dedektifler Maromi ve Beysbol Sopalı Çocuk’un aynı şey olduğunu, ikisini de Tsukiko Sagi’nin yarattığını ve aslında yeni olmadığını ortaya çıkarıp olayı çözüyor ve Japonya’yı kurtarıyorlar.

Ara ara da bir anime nasıl yapılıyor, hangi aşamalardan geçiyor ve  yaratılırken üzerinde çalışan insanların meslekleri ile ne iş yaptıkları anlatılıyor. Bu da güzel bir ayrıntı.

Mouretsu Pirates – Abyss of Hyperspace

Mouretsu Pirates: Abyss of Hyperspace için Moretsu Pirates anime serisinin ardından 2014’te gelen filmi diyebiliriz. Ortalama 90 dakikada Marika ve diğerleri hiper mekan dalış uzmanı, yeni rotalar bulmuş Mugen Hakase’nin oğlu Mugen Kanata’yla bir maceraya atılıyorlar.

Mugen Kanata küçüklüğünden beri hep uzay gemisinde yaşayıp babasıyla dalışlar yapıyor. Mugen Kanata olarak değil de, Mugen Hakase’nin oğlu olarak tanınmak, her şeye başkalarının karar vermesi gibi düşüncelerle sonunda babasının uzay gemisinden uzaklaşıp okula başlıyor. Kısa bir süre sonra babasının ölüm haberi geliyor, cenazeden sonra babasının gönderdiği bir zarf ulaşıyor eline. Paketin içinden katlanınca bir tür tablet gibi görünen robot papağan Flint ve VIP yolculuk kartı çıkıyor. Sakin bir hayat isteyen Kanata kendini garip adamlardan kaçarken buluyor. Kaçmak için bindiği gemide asıl amaçları Mugen Kanata’yı kaçırmak olan Mariko ile karşılaşıp köşeye sıkıştığını görünce onlarla kaçıyor.

Daha sonra öğreniyor ki, babası Marika’ya daha doğrusu Marika’nın babasına bir görev vermiş: Kanata’nın geleceğine karar vermesinde ona yardım etmek. Mariko’nun babası ölünce de görev Marika’ya kalıyor. Kanata bunun için de isyan ediyor başkaları karar veriyor diye ama Marika’nın sözlerine de güveniyor.

Koşuşturmacaların ve Flint’in bulmacasının ardından Mugen Hakase’nin gemisine ulaşıp orada özellikle hiper mekan dalışları için yaptığı ve Kanata’ya bıraktığı son gemi Advaseele’yi buluyorlar. Babasının hayali olan alt mekanın sonunda hangi rengin olduğu sorusunun cevabını bu gemiyle Kanata buluyor. X noktasına geldikten sonra Marika’dan aldığı cesaretle Advaseele’nin Flint sistemini aktive ederek bu noktayı da geçip alt mekanların en derinliklerine kadar iniyor.  Mariko ve Grunhilde’nin yardımlarıyla Mugen Kanata oradan çıkmayı başarıyor.

Son olarak bu dalıştan bir sürü veri elde ediliyor. Gelecek için inanılmaz bir gelişme vs. Mugen Kanata ise geleceğine kendisi karar vermek için yolculuğa çıkacağını söyleyerek ortadan kayboluyor.

Mouretsu Pirates

Mouretsu Pirates, diğer adıyla Minisuka (Mini Etek) Pirates oldukça uzak bir gelecekte uzay çağını yaşayan bir anime. Ortalama 24 dakikalık 26 bölümden oluşuyor. Yuichi Sasamoto’nun yazdığı romandan uyarlanarak 2012’de yayınlanıyor. Açılış ve kapanış müzikleri Momoiro Clover Z’ye ait.

Anime bu ya uzayda da korsanlar var, hem de sertifikalı. Kahramanımız Katou Marika kız lisesi öğrencisi. Okulun uzay yat kulübüne üye, annesiyle birlikte yaşıyor; ancak ona hep adıyla sesleniyor Ririkasan diye. Açıkçası önce ‘Ne yani annesi değil de, bir akrabası veya babasının tanıdığı/arkadaşı da ona mı emanet etti.’ diye düşündüm; ama sonradan öğreniyoruz ki kadın süper ötesi olduğundan ve Marika da kendini eksik hissettiğinden öyle söylüyormuş gibi gibi.

Marika bir gün öğreniyor ki; savaş döneminden kalma uzay korsanları hala var. Babası o korsan gemilerinden biri olan Bentenmaru’nun kaptanıymış ve ölmüş. Şimdi de kaptanlığı devralması isteniyor kendisinden. Bir anda hayatının yönü tamamen değişmek üzere olan Marika’ya annesi başta olmak üzere, aynı şekilde başka bir korsan gemisinin varisi Kurihara Chiaki, gemi personeli ve yat kulübünden arkadaşları yardım ediyor.

Sonuç olarak Marika kaptanlığı kabul ediyor etmesine ama başına gelmeyen de kalmıyor. Öncelikli olarak sertifikanın devam etmesi için gereken bürokratik işler, uzay gemisi kaptanlığı stajı ve sonrasında sertifikanın devam etmesi için yapılan işler, part-time çalıştığı kafe, yat kulübü ve okul dersleri derken hiçbir şeye yetişemez hale geliyor. Ama önünde Ririkasan var, hepsine yetişmeli, hepsini birden yapmalı.

İçine girdikçe öğreniyor ki, uzay korsanları artık sadece sigorta şirketinin ayarladığı işleri yapıyor ve en çok gelen iş de yolcu gemilerine yalandan baskın düzenleyip bir nevi soygun gösteri düzenlemek. Gemi personeli ve hatta konuklar dahi aslında olaydan haberdar ve çok da eğleniyorlar.

Tamam uzay, korsanlar vs. bir hayli hareketli; ama oradaki olağanın dışında da bir şeyler olmalı değil mi ama? O nedenle maceralar birbirini izliyor. Başka bir galaksiden gelen bilinmeyen yeni bir gemi, korsan gemilerini hedef almaya başlayınca işlerin rengi değişiyor. Alarm veriliyor, Katou Marika bütün korsanları topluyor ve planlar yapılıyor. Sonuçta düşman gemileri yok ediliyor; ancak gemilerin kaptanının esasen istediği şey edindiği veriler ve onları alarak gidiyor. Kendi adlarına başarılı oluyorlar ve uzay korsanları yeni bir çağa adım atıyor.

Mou Hitotsu No Mirai Wo

Mou Hitotsu no Mirai wo ortalama 7 dakikalık 3 bölümden oluşan mini anime serisi diyebiliriz.

Gelecekle iletişim kurmaya çalışan gizli bir araştırma grubundan minik görüntüler. Gelecekle iletişim kurmak için bir cep telefonu yapan bu grup bir yandan buluşu yaygın hale getirebilmenin yollarını ararken, diğer yandan da gizlilik ve sponsorluk gibi oldukça sıkıcı ama gerçekçi yönleri de ele almış Moonlight Mile’de olduğu gibi.

İki prototip cep telefonu gelecekle iletişim kurmak için kullanılıyor. Sadece deneme amaçlı arama yapan Kido, gelecekteki arkadaşından 2 gün önce öldüğüyle ilgili haberler olduğunu öğreniyor. Hemen o an tesiste bir patlama oluyor ve ciddi bir kaza atlatıyorlar. Ancak patlamanın asıl nedeninin kundaklama olduğu ve birilerinin diğer telefonu çaldığı ortaya çıkıyor. Suçluyu bulmak için yine gelecekle iletişime geçiliyor ve bir şirketin haberleriyle karşılaşılıyor. Aynı anda suçlular Kido’ya ulaşıp onu yanlarına istiyorlar. Diğer taraftan da iletişim gerçekleştirmeyi başaranlardan biri olan Mizue işin etik boyutuna da değiniyor: Tek taraflı iletişim kurmak haksızlık değil mi? Kido suçluların yakalanması için görüşmeyi kabul etmişken hiç beklemedikleri bir şey oluyor ve Kido’nun annesi gelecekten onları arıyor. Böylece Mizue’nin etik sıkıntısı da ortadan kalkmış oluyor; ancak gizli kalması gereken bir proje bu kadar açığa çıktığı için hükümet durdurma kararı alıyor. Telefonlar kullanıcıları Kido ve Mizue tarafından özel bir kapsülün içine yerleştirilerek proje gelecek kuşaklara emanet edilmiş oluyor.

Sonuç olarak  bu kadar kısa bir seri için çok fazla şey bile anlatılıyor. Karakterler bana Higashi no Eden karakterlerini anımsattı. Favori animelerimden birini hatırlattığı için mi acaba hoşuma gitti?