Etiket arşivi: Öykü

Tuhaf Kütüphane

Tuhaf Kütüphane – Haruki Murakami

Tuhaf Kütüphane sanırım Haruki Murakami’nin şu an için en son dilimize çevrilen eseri. Diğer uzun kitapların yanında minik haliyle şaşırtıyor ilk ele alınca. Sonra öğreniyorsunuz ki “Büyükler için masal tadında bir hikaye” imiş kendisi. Gerçekten de öyle. Doğan Kitap’tan çıkan Tuhaf Kütüphane sert kapaklı, kalın kuşe kağıda basılmış, bol bol çizimler barındıran, 65 sayfalık bir hikaye.

Sürekli kütüphaneye gidip kitap okuyan bir çocuktan bahsediyor Tuhaf Kütüphane. Bir gün yine kütüphaneye gidiyor, aldığı kitapları geri veriyor, sormak istediği birkaç kitap olduğunu söyleyince kütüphane görevlisi onu bodrumda bir yere yönlendiriyor. Burada karşılaştığı yaşlı adam öyle güzel betimleniyor ki, aslında çizime gerek bile yok. Garip bir konuşma tarzı var yaşlı adamın, bir de sürekli azarlıyor. Korkuyor kahramanımız ondan. Korkuyla birkaç kitap istiyor. Yaşlı adam arkada bir kapıdan geçip uzun süre görünmüyor. Geri geldiğinde elinde kalın kalın 3 kitap var.

“Kütüphaneden çıkartılması yasak bu kitapların.” diyor yaşlı adam, “Okumak istiyorsan burada okumak zorundasın.” Ve kahramanımızı adeta bir labirent olan koridorlardan geçirip okuma odası yazan bir yere götürüyor. Orada Koyun Adam ile karşılaşıyorlar.

“Kent kütüphanelerinin bütçesi hep azdır, böyle bir labirenti bırak minik bir labirent yapmaya bile yetmez.” diye düşünüyor kahramanımız. Yemeğe geç kalırsa annesinin endişelenmesinden korkuyor bir yandan da; ama yaşlı adamdan daha çok korkuyor. Hem zaten kimseye hayır diyemeyen biri değil mi? Sonunda bir hücreye kapatılıyor, elindeki kitapları 1 ay içinde ezberlerse özgürlüğüne kavuşabileceğini söylüyor yaşlı adam. O gittikten sonra da Koyun Adam bunun gerçek olmadığını söylüyor. Kitapları ezberlediğinde yaşlı adam onun beynini yiyecek; çünkü bilgiyle dolu olan beyin yumuşacık ve çok lezzetli olur imiş. Kütüphaneler sadece kitap ödünç vermek olamaz ki, kütüphanelerin ne çıkarı olacak öyle olursa. Bütün kütüphanelerde böyle yerler var. Bütün kütüphanelerde yapılıyor bu.

Bu arada Koyun Adam her yeri gerçek koyun postuyla kaplı kısa bir adam. Yaşlı adamdan o da çok korkuyor, istemese de söylediklerine uymak zorunda yoksa kurtlarla dolu bir küpte 3 gün geçirir. Çok korkunç… Üstelik yaşlı adam arka cebinden çıkardığı sopayı Koyun Adam’ın yüzüne vurunca ona karşı gelemez oluyor. Sopanın sihirli bir gücü mü var acaba?

Kahramanımız istemese de sıkıntıdan kitapları okumaya başlıyor ve çok ilginç bir şekilde okuduğu her şey aklında tamamen kalıyor. Kendisi kitabın yazarıyor oluyor sanki… Akşam yemeğini bir kız getiriyor, çok güzel bir kız. İşaretlerle konuşuyor ve ağlayıp sızlanmamasını söylüyor. Hilalde kaçılabilir çünkü, yaşlı adam o zaman deliksiz uyur. Birlikte kaçabilirler. Koyun Adam da dahil olmak istiyor.

O gün gelince kız kendisinin muhtemelen gelemeyeceğini; ama daha sonra kaçacağını söylüyor. Koyun Adam onu hücreden çıkarıyor, sessiz olmaları gerektiği için yürürken gıcırdayan yeni deri ayakkabılarını geride bırakmak zorunda kalıyor. Defalarca kaybolduktan sonra labirentten çıkmayı da başarıyorlar. Kapıyı açıyorlar ki yaşlı adam karşılarında! Yanında da çocukken kahramanımıza saldıran köpek. Köpeğin ağzında kendi kuşu. Korku, üzüntü, dehşet… Köpeğin ağzındaki minik kuşun kıpırdanmaya ve sonra büyümeye başlamasıyla yerini alan şaşkınlık, umut… Kuş kocaman bir hal alıp yaşlı adam ve köpeği duvara sıkıştırıyor. “Siz kaçın, ben sonra geleceğim.” diyor kuş kılığına girmiş kız. Kaçıyorlar koşarak. Kendilerini bir parkta yere atıyorlar daha fazla koşamayarak. Kahramanımız kendine geldiğinde ise Koyun Adam ortadan kaybolmuş oluyor.

Eve döndüğünde kuşunun gerçekten de olmadığını görüyor. Annesi ne ayakkabılarını soruyor ne de üç gündür nerede olduğunu. O da kuşunu sormuyor. Sanki hiçbir şey olmamış gibi devam ediyorlar; ama kahramanımız bir daha kütüphanelere hiç gitmiyor. Rüya mı gerçek mi olduğunu ayırt edemediği bu olayların sonunda kuşunun ve ayakkabılarının artık var olmadığı gerçeğinden başka bir şey kalmıyor elinde…

Tevekkeli büyükler için değil Tuhaf Kütüphane. Zaten kütüphaneleri pek kullandığımız söylenemez, bir de böyle korkarlarsa çocuklar ne olur halimiz? Büyüklere özgü olarak kalsın Tuhaf Kütüphane. Şöyle bir oturup ayaklarınızı uzattığınızda alın elinize, okuyuverin hemen. Sessizce kapatın kapağını. Duymasın bizim kütüphaneciler. 🙂