Yazar arşivleri: elokis

Miyori no Mori (Miyori'nin Ormanı)

Miyori no Mori – Miyori’nin Ormanı

Miyori no Mori (Miyori’nin Ormanı) 2007 yapımı, 107 dakikalık bir anime film. Bazı Stüdyo Ghibli filmlerinin sanat yönetmenliğini yapmış Nizo Yamamoto bu filmde ilk kez yönetmen olarak karşımıza çıkıyor. 2004’te Hideji Oda’nın yazdığı mangadan uyarlanmış.

Miyori no Mori (Miyori’nin Ormanı) esas kız Miyori’nin bebekliğinden bir sahneyle başlıyor. Ailesiyle dede ve ninesini ziyarete giden Miyori piknik yaparlarken bir anda ortadan kaybolur. Hemen aramaya başladılarsa da Miyori’yi ancak bir süre sonra devasa bir kiraz ağacının dallarına tırmanmış halde bulurlar. Miyori’nin yanındaki dedenin köpeği Kuro (siyah) da beyaza dönmüştür. Nedense o kadar da sorgulamazlar bu olayı. Onlar ararken biz görürüz ki; Miyori’yi oraya muhtemelen orman perileri götürür. Kiraz ağacının da bir perisi vardır ve Miyori’ye bu ormanın ona ait olduğunu söyler.

Zaman geçer, 10 yıl sonra Miyori’nin annesi ve babası ayrılır, Miyori babasıyla kalır; ancak onunla ilgilenemeyecek olan baba kızını kendi ailesinin yanına götürür. Böylece Miyori 10 yıl aradan sonra kendi ormanının olduğu köye geri döner. Tabi ki bu olayla ilgili hiçbir şey hatırlamamaktadır. Asabi, huysuz şehir kızı Miyori bu köyde kalmayı istemese de yapabileceği pek bir şey olmadığı için ormanda gezinmelere başlar. Orman perileri Miyori’nin geri geldiğini öğrenince harekete geçerler. Kendilerini ona gösterip anlattılarsa da Miyori onlara inanmaz ve umursamaz. Bu arada ninesi ona perilerle/ruhlarla ilgili şeyler anlatır. Bir süre sonra Miyori hem bu yaratıkları kabul etmeye, hem de ninesinin ormanın şu anki koruyucusu olduğunu, bu görevin kendisine geçeceğini öğrenir.

Elbet bir sıkıntı da olmalıdır ki, ormanın koruyucusu kahramanımız gerçek bir kahraman olabilsin. Köye bir grup adam gelip araştırma yağmaya başlar. Bunun bölgeye yapılması planlanan bir barajla ilgili olduğunu, baraj yapılırsa ormanın ve köyün sular altında kalacağını öğrenen Miyori ormanı kurtarmak için seferber olur. Hem okul arkadaşları hem ninesi hem de orman perilerinin yardımıyla baraj projesine engel olan Miyori kahramanlık görevini yerine getirip ormanın koruyuculuğu görevini devralma isteğini de ortaya koymuş olur. Arada bir yerde Miyori’nin annesi köye gelip Miyori’yi yanında götürmek ister. Miyori annesinin onu değil de kendisini düşündüğünü bildiği için onunla gitmek istemez. Annesi de köyden nefret eden, sürekli bir şeylerden şikayet eden bir kadın bu arada.

Miyori no Mori (Miyori’nin Ormanı)’nda benim asıl dikkatimi şey şu oldu: Baraj için gelen adamlar tehlike altında olan bilmem ne kartalını arıyorlar. Çocuklar sanıyor ki, kartal bulunursa vazgeçecekler. Ne yalan söyleyeyim ben de öyle olacağını düşünmüştüm. Çocuk muyum ne? 😀 Adamlar bulunca öldürüp ne pahasına olursa olsun barajı yapabilir hale gelmek istiyorlarmış meğer. Kapitalist kötü dünya ve saf çocuklar. Doğayı, dünyayı o saf çocuklar kurtaracaklar. Sanırım böyle bir sonuç çıkarılabilir. Bilemedim, sonuç çıkarma konusunda pek iyi değilimdir. 🙂 Çizimleri yine benim hayranı olduğum tipte değil, hafif rahatsız etti. Tekrar izlemem; ama izlediğim için pişman da değilim.

Nemure Omoi Ko, Sora no Shitone ni

Nemure Omoi Ko, Sora no Shitone ni

Nemure Omoi Ko, Sora no Shitone ni 2014 yapımı 50 dakikalık bir anime film. Yönetmenliğini Naoya Kurisu yapmış. 2014 yapımı olsa da çizimleri son derece kötü baştan belirtmekte fayda var. Bunun yanında farklı bir konusu var.

Nemure Omoi Ko, Sora no Shitone ni “iyi uykular bebeğim, gökyüzü beşiğinde” anlamına geliyor ve kahramanımız Satomi’nin kızı Orine için söylediği ninninin sözleri. Satomi eşiyle birlikte hastaneden dönerken başlıyor film. Arabada Satomi yeni doğmuş Orine’ye bu ninniyi söylüyor. Bu arada benim dikkatimi çeken şey Orine’nin gayet muntazam ve olması gereken şekilde pusette duruyor olmasıydı. 🙂 Ninni bitiminde trafik kazası oluyor.

Sonraki sahnede 19 yaşına gelmiş Orine’yi görüyoruz. Genç bir kız olarak polislerden kaçıyor. Artık bir hayatı olduysa. Sonra bir takım insanlar erkek arkadaşının onlarla birlikte olduğunu ve istediklerini yaparsa ikisini birden kaçırabileceklerini söyleyince mecburen kabul ediyor ve kendini uzayda buluyor. Açıklamalar pek yok, ne olduğunu anlamakta zorlanıyor insan.

Zar zor anlıyoruz ki, uzay üssü gibi bir yer, kaçak bir profesör ele geçirmiş burayı ve bir şeyler yapıyor. Buradan dünyadaki bütün sunucularda Orine’yi arayan bir tür yapay zeka gibi bir şey. Bu nedenle Orine’yi getiriyorlar aslında; ama Orine’ye bundan bahsetmiyorlar tam olarak sanırım. Orine’den istedikleri de içeriye girip verdikleri çip gibi şeyi oraya yerleştirmek. Böylece üssü geri alabilecekler.

Orine baya kararlı bir şekilde yapmaya gidiyor, annesini görünce şok oluyor. Annesiyle sohbet etmek, onunla bir şeyler yapmak hoşuna gitmeye başlıyor. Hoşuna gitmese de kendinden istenen şeyi yapıyor ve bu sırada Satomi’nin yapay bedenindeki deformasyona tanık olup kafası karışıyor.

Üssü ele geçirme çalışmaları devam ederken Orine profesörle karşılaşıp annesinin verdiği hücre örneği gibi bir şeyle bunları yaptığını, başkalarıyla da denediğini; ancak kimsenin Satomi gibi olmadığını, Satomi’nin ise ağa bağlanır bağlanmaz her yerde Orine’yi aradığını anlatıyor. Bu arada Orine’nin suçlu olduğunu da öğrense de bahsetmiyor. Satomi son anda bile Orine’yi kurtarmak için çabalıyor. Anne yüreği işte. Orine’yi buraya getiren adamlar Satomi’nin hareketleri sonucu üssü terketmek zorunda kalıyor. Orine son kez annesiyle buluşup sarılıyor ona, profesör ve Orine de son anda üsten kaçmayı başarıyor. Sonrasında ikisi de yeni bir hayata başlıyor sanırım.

Sanırım diyorum birçok şeye; çünkü anlamakta güçlük çektiğim bir gerçek. Baştan da belirttiğim gibi Nemure Omoi Ko, Sora no Shitone ni’ninçizimleriçok kötü. Ayyy hele o Orine’nin bebeklik hali yok mu. Akıllara zarar. Chuckyhalt etmiş yanında. 😀 Yine de zaman kaybı diyemem; çünkü enteresan, öyle sık sık karşılaşmayacağımız bir konusu var. Şans vermeye değer..

Müziği Hitotsu Dame’yi oyun müziği yazarı Kawagen yazmış ve Ann seslendirmiş.

metropolis

Metropolis

Metropolis, Osamu Tezuka’nın aynı adı taşıyan mangasından esinlenerek oluşturulmuş bir anime film. 2001’de Rintarou yönetmenliğinde yapılan 113 dakikalık film, mangadan farklı bir seyir izliyor.

Metropolis robotlar ve insanların bir arada yaşadığı,gelecekte bir şehir. Her ne kadar birlikte yaşıyorlar desek de, robotlar ağırlıklı olarak sevilmiyor ve hatta şehrin alt bölümlerine atılmış durumda. Kahramanlarımız Shunsaku Ban ve yeğeni Kenichi Metropolis’e gelmeleri Ziggurat’ın açılış şenliklerine rastlıyor. Shunsaku dedektif ve organ ticareti suçuyla aranan çılgın profesör Laughton’u arıyor. Laughton ise Red Dük için Metropolis’i yönetecek özel bir robot yapmakla meşgul. Red Dük animenin klasik kötü karakteri. Ziggurat’taki özel tahta oturacak olan özel robot Tima oradan dük adına şehri yönetecek ve şehri uzaya taşıyacaktır. Hayaller hayaller…

Dük’ün üvey oğlu robotlardan nefret eden, babasını da mutlak güç ve tahta oturması kişi olarak gören bir çocuk. Babasının kendisini takdir etmesi için bizzat babasına bile karşı çıkan bir karakteri var. Rock gizlice Tima’yı öğreniyor ve yok etmek için profesörün laboratuvarını yakıyor, Tima tesadüfen oraya kadar ulaşan Kenichi ile kaçıyor. Lağımdan alt katlara düşen Tima ve Kenichi yukarıya çıkma, Rock ve Red Dük de ayrı ayrı Tima’yı bulma telaşına düşüyor.

Tima robot olduğunu bilmiyor bu arada. Kenichi ona konuşmayı ve yazmayı öğretiyor bu süreçte. Bol bol Kenichi yazıyor. 😀 Bu arada alt katlardan birinde robotların işlerini ellerinden almasından şikayetçi fakir ve işsiz halktan devrimcilerle tanışıyorlar. Sonunda yüzeye ulaştıklarında Rock Tima’yı öldürmeye çalışıyor, Red Dük Rock’u evlatlıktan reddediyor, Red Dük’ün fazla güç kazanmasından rahatsız olan hükümet orduyla birlikte gizlice devrimcileri destekleyeceğini söylüyor. Devrimciler harekete geçince ise ordu komutanının Red Dük’le işbirliği yaptığı ortaya çıkıyor. Robotlar sadece robot oldukları için ağır bir kıyıma uğruyor; ama devrimciler de oyuna getirilmiş olarak robotlarla aynı sonu paylaşıyorlar.

Red Dük mutlak güç olarak Ziggurat’taki tahta Tima’yı oturtmak suretiyle Metropolis’i tamamen ele geçirme hedefine nihayet ulaşmak üzereyken robot olduğunu öğrenen Tima mutsuzluk ve hayal kırıklığıyla tahta oturuyor. Tahtla bütünleşen Tima Red Dük’ün beklentisinin aksine ona itaat etmektense insanları ve şehri yok etmek üzere hareket etmeye başlıyor. Kenichi Tima’yı tahttan ayırmayı başarıyor; ancak Tima onu da öldürmeye çalışıyor. Bu arada bir yandan da şehir yerle bir olmakta. Son anda öyle bir hale geliyorlar ki Tima düşmek üzere, Kenichi onu kurtarma telaşında, Tima ise işbirliği yapmıyor ve düşerken muhtemelen kendine gelip Kenichi’yi hatırlıyor ve insan olduğunu düşündüğü haline dönerek ölmüş oluyor.

Metropolis ağır hasar almış, Ziggurat yıkılmış, her yer yerle bir, robotlar ve insanlar bir yandan neler olup bittiğini anlamaya çalışarak hayretle bakarken bir yandan da hayatn devam etmek zorunda olması gerçeğini yaşamaya başlıyorlar. Shunsaku Japonya’ya dönmeye karar veriyor. Kenichi ise diğer robot arkadaşlarının getirdiği Tima’nın parçalarıyla bir süre daha bu şehirde kalmak istediğini söylüyor amcasına.

Metropolis uzun süredir listemde izlenmeyi bekleyen filmlerden biriydi, sonunda izledim ve mutluyum. 🙂 Şimdi bu robotların suçu ne? Robotları yapan insan, robotlardan şikayet eden yine insan, robotları yok etmeye çalışan da insan, onlardan hala faydalanmaya ve pis işlerini yaptırmaya çalışan da insan. Bu ne yaman çelişkidir anlamak mümkün değil. Robotlar gerçekten duygusuz mudur? Sadece söyleneni mi yapar veya sadece söyleneni mi yapmalıdır? Kendi iradesi varsa bile bunu kullanarak karar vermesi kötü müdür? Onlardan beklenen tam olarak ne gerçekten? Ne kadar gelişmiş olursa olsun siyasi çekişmeler yine aynı, işsizlik yine aynı, hükümet ve halk yine aynı durumda, bir değişiklik yok mu gerçekten yoksa bu filmleri yapanların beyinleri içinde bulundukları zamandan kurtulamadığı için ancak ve ancak gördüklerini mi yansıtıyorlar ne dersiniz?

Ben pek böyle olduğunu düşünmüyorum açıkçası, tarihi metinlerde veya hikayelerde en çok hoşuma giden şey de budur. Bundan binlerce yıl önce bile insanların tıpki bugünküler gibi şeyleri sorun ettiklerini görüyorum, ne düşünmem gerektiğine karar veremiyorum. Hiç yol katedememişiz demek ki diyorum bir yandan. Diğer taraftan da garip bir şekilde mutlu oluyorum. İlginç hisler…

Metropolis hayatımızı kolaylaştırmak için bugün istediğimiz şeylerin acaba gerçekten de hayatımızı kolaylaştıracak mı yoksa başka sorunlarla birlikte zorlaştıracak mı sorgusunu yaptırıyor bence bize. Bir yandan modern, diğer taraftan bir nevi kast sistemi gibi katı bölümlere ayrılmış bir şehir. Bir yandan çok zengin, diğer taraftan çok fakir. Sahi gelecek nasıl olacak?

Film Müziği: Ağırlıklı olarak Toshiyuki Honda’nın yazdığı jaz ve orkestra müzikleri kullanışmıştır. Atsuki Kimura’nın St. James Infirmary Blues yorumu ile bitiş müziği olarak Minako “Mooki” Obata’nın There’ll Never Be Good-Bye şarkısı da kullanılır.

bokura-ga-ita

Bokura ga Ita – Oradaydık

Bokura ga Ita, Yuki Obata’nın yazdığı mangadan uyarlanan 26 bölümlük bir anime. Bölümler ortalama 25 dakikadan oluşuyor. 2006 yılında yayınlanan animeyi ise Akitaro Daichi yönetmiş.

Künye kısmını geçtikten sonra gelelim asıl meseleye. İlk kez ne zaman izlediğimi hatırlamıyorum; ama en sevdiğim animelerden biridir Bokura ga Ita. Sebebi ise bana çok gerçekçi gelmesi sanırım. Mangası nasıldır bilmiyorum açıkçası; ancak animesinin çizimleri öyle matah değildir. Hani öyle ayrıntılı, muhteşem şekilde çizilmiş, çizgilerden aşık olunacak tarzda karakterler değildir. Yani yazar burda “Hikayeye odaklanın.” der.

Odaklanalım bakalım hikayeye: Liseye başlayan Takahashi Nanami ve Yano Motoharu’nun inişli çıkışlı aşk hikayesi diye özetlenir. Şimdi böyle yazınca çok sıradan geldi, belki aslında çok sıradan; ama bence o sıradanlığı gerçekçi ve güzel hale getiren şey. Tabii ki klasik dram dram durumlar da söz konusu, ama o kadar kusur kadı kızında da olur değil mi? Yeri gelip her şeyin pat pat söylendiği, yeri gelip içindekilerin ifade edilemediği, anladığın halde hak veremediğin, hak verdiğin halde anlayamadığın, mantığının ve kalbinin farklı şeyler söylediği standart bir aşk ilişkisi bence ve bu şekilde olduğu için güzel.

Yano okulun yakışıklısı, her şeyi iyi, popüler oğlan. Nanami sıradan bir kız. Popüler tiplerin olayını anlamaz ve Yano’dan da nefret eder başta. Sonra bir şekil olaylar gelişir, sevmeye başlar, bunu da açık açık söyler Yano’ya. Bir süre sonra Yano’dan olumlu cevap alır. Biliyorsunuz ki hiçbir shoujo animede işler öyle sorunsuz gitmez. Ama işte benim asıl demeye çalıştığım şey şu ki; gerçek hayatta da öyle değil midir? Tam dersiniz ki; şu aşkım karşılık bulsa daha ne isterim, nasıl mutlu olurum, dünyalar benim olur, en büyük dileğim bu! Sonunda gerçekleşir… Sonrası ise sanki bu sizin en büyük isteğiniz değilmiş gibi, sanki bu hayatınızdaki en sıradan şeymiş gibi güzellikleri görmeyi bir kenara bırakıp duygularınızı bir kenara itip olmadık şeylere takılırsınız.

İnsan gerçekten kendisi için neyin daha önemli olduğunu iyi düşünüp karar vermeli. Kaybetme noktasına geldiğinde kafasına dank etmemeli. Bokura ga Ita’yı her izlediğimde bunu hatırlatıyorum kendime. Hatta kendimi kötü hissettiğim zamanlarda izlediğim bir anime Bokura ga Ita. Nedeni; hem çok beğenmem, hem de bana güç vermesi sanırım. Sonuçta şu an eşim olan insanla evlenmek hayaldi bir zamanlar; ama bu hayal gerçek oldu. 🙂

Animeye dönecek olursak bir ikinci sezonun olmasını çok isterdim, mutlu sonlu lütfen. Maalesef ki öyle bir ikinci sezon yok. Yaptığım araştırmalar sonucunda filminin olduğunu öğrendim, sanırım fırsat bulduğum bir ara izleyeceğim meraktan. Normalde dizilerini pek sevmem o karakter çeşitliliği olmadığı için gerçek oyuncularda, göze yeterince hitap ettiğini düşünmüyorum çünkü, animenin çıkış sebebi de bu değil mi zaten. 😀 Yine de bunu izlemek isterim, o kadar seviyorum düşünün. Mangasının devamında işler hiç de iyi gitmiyormuş. Film de aynı şekilde tabii. Hiç hoşuma gitmedi, hatta kalbimde bir sıkıntı yarattı bile diyebilirim, mutlu son olmasını o kadar isterdim, sanki kendi hayatım kendi ilişkim de buna bağlı gibi. 😀

Bokura ga Ita’dan favori birkaç cümlem de var. Nanami’nin ‘Olumsuz düşünürsen baştan kaybedersin.’ mealli cümlesi ile ‘Geçmişe yenilmeyecek bir şimdi yaratalım.’ cümlesine bayılıyorum diyebilirim. Hatta bu ikincisini eşime söylemişliğim ve bu yönde çabalar harcamışlığım vardır. Eski hatıralara ait yerlerde bu kez birlikte hatıralar oluşturmak gibi. Farklı bakış açıları olabileceğini göstermesi açısından da seviyorum bu animeyi.

Öyle işte izleyin, izletin, bu kadar çok sevdiğim animeleri yazmaya da cesaret edemiyorum genelde, bu da bir ilk olsun. 🙂

Açılış Müziği: Mi’den Kimi dake wo

Kapanış Müzikleri:

Mi’den Aishiteru (1,8,10. bölümler)

Kaori Asou’dan Koko ni Ite (2,5,24. bölümler)

Mi’den Sunset (3,18. bölümler)

Izumi Katou’dan Suki Dakara (4,6. bölümler)

Nozomi Sasaki’den Futari no Kisetsu ga (7,9,11,13. bölümler)

Izumi Katou’dan Utsukushisugite (12. bölüm)

Izumi Katou’dan Kimi ga Iru (14. bölüm)

Nozomi Sasaki’den Merry Go Round (15,16,19,22. bölümler)

Izumi Katou’dan Kotoba (17,20,21,23,25,26. bölümler)

Not: Görsel ararken film oyuncularını yakından gördüm, Yano rolündeki Toma Ikuta’yı başka bir diziden hatırlıyorum ve hiç yakıştıramadım Yano olarak. Belki o dizideki imajından öyledir, öyledir değil mi? Öyle olsun lütfen!

çocuğunuzla-birlikte-büyümek

Çocuğunuzla Birlikte Büyümek – Naomi Aldort

Çocuğunuzla Birlikte Büyümek, doğal ebeveynlik savunucularından Naomi Aldort’un kitabı. Doğan Kitap’ın Anne Baba Akademisi serisinden çıkan Çocuğunuzla Birlikte Büyümek kaynakça bölümüyle birlikte 235 sayfadan oluşuyor. Bendeki 4. baskısı.

Bu kitabı aldığımda Naomi Aldort’tan ve doğal ebeveynlikten haberim yoktu açıkçası. Keşke bu kitabın da daha çok baskısı olduğunu görseydim, çünkü her yaştaki çocukla iletişim konusunda çok daha iyi bir yol çizdiğini ve sorunları kökten çözme üzerine kurulu olduğunu düşünüyorum. Sonradan öğrendiğim kadarıyla Naomi Aldort da bu anlamda kendi alanında meşhur olan insanlardan ve okuyanlar bütün kitaplarını öneriyor. İkinci ebeveyn ve bebek kitapları siparişimde bu öneriyi göz önünde bulundurmayı düşünüyorum doğrusu.

Çocuğunuzla Birlikte Büyümek’te Naomi Aldort da Tracy Hogg gibi bir formülden bahsediyor. Onun formülü S.İ.D.O.T. İlk adımda sessizce kendi kendinizle konuşup kendinizi çocuğunuzun davranış ve duygularından ayrı tutmanız gerekiyor. Sonra ilginizi çocuğunuza yönlendirin. Onu dinleyin. Çocuğunuzun duygularını ve ihtiyaçlarını dramatik hale getirmeden onaylayın. Son olarak da çocuğunuza güvenerek üzüntüsünü çözümleyebilmesi için onu teşvik edin.

Kitabın dili oldukça sade ve akıcı, bol bol örnekler de olduğu için anlatılan şeyler somutlaşıyor kafanızda. Ben bu doğal ebevenylik yaklaşımını daha çok sevdim, bana daha çok hitap etti açıkçası. Belki de otoriter ve kuralcı annemin üzerimdeki olumsuz etkisinden, onun gibi olmak istememekten kaynaklıdır. Kimbilir. Görüşünüz ne olursa olsun, sorunlara kökten çözümler getirmeyi hedef haline getirmiş yaklaşımlarıyla Naomi Aldort’un Çocuğunuzla Birlikte Büyümek kitabını okumanızı tavsiye ederim.

hayat-evde-başlar

Hayat Evde Başlar – Gözde Erdoğan

Hayat Evde Başlar nam-ı diğer Süper Dadı Gözde Erdoğan’ın kitabı. O kadar rağbet görmüş ki, 49. baskısına yetişmişim ben de. 😀 Destek Yayınları’ndan çıkan kitap 310 sayfadan oluşuyor.

Hayat Evde Başlar ilk posta bebek bakımı ve çocuk yetiştirme kitapları siparişimde yer alan kitaplardan bir tanesiydi. Benim görüşüme göre güzel yanları da var, kötü yanları da var. Mesela kitap uyku eğitimini destekliyor; ama neyse ki öyle ağlatmalı yöntemleri değil. TV programının adını yazınca bile karşıma o kadar iyi şeyler çıkmadı diyebilirim, sanırım eleştirildiği yönler de epey var; ancak ben ülkemizdeki genel yaklaşımı düşünecek olursak yine de çok iyi bir yönlendirme sağlayabileceğini düşünüyorum.

Hayat Evde Başlar adı üstünde hayatın evde ve özellikle de ebeveynin kullandığı dilde başladığını, bunun önemini vurguluyor. Yaş gruplarına göre kurallar, uyku eğitimi, yeme-içme kuralları gibi disiplinli ve kurallı yönde giden bir çizgisi olsa da çocukların o yaş gruplarında neyi anlayıp neyi anlayamadığı üzerinden güzel ipuçları veriyor. Ben tesadüfen tanıştığım günden bu yana doğal ebeveynlik uygulamalarına daha yakın hissediyorum kendimi. O nedenle körü körüne her noktasına katıldığımı söyleyemem, yine de iletişim kurma noktasında verdiği ipuçları yararlı olabilir.

Nodame Cantabile

Nodame Cantabile

Nodame Cantabile klasik müzik sevenleri mutlu edecek, eğlenceli, şirin bir anime. Tomoko Ninamiya’nın mangası 2001-2010 yılları arasında manga, TV dizisi, anime, TV dizisi, anime, manga, 2 film ve anime olarak çıkmış. Sanırım TV dizilerinin hayranı daha fazla. Burada bahsedeceğimiz ise Nodame Cantabile’nin ilk anime uyarlaması. 22-23 dakikalık 23 bölümden oluşan kısım.

Konservatuarda geçen Nodame Cantabile farklı profillerde öğrencileri önümüze getiriyor. Zaten başarılı bir müzisyenin oğluyken ailesinin boşanması sonucu Japonya’ya geri dönmüş Chiaki Shinichi. Korkulu bir uçak yolculuğu ve boğulma tehlikesi sonucunda ne kadar iyi olursa olsun Japonya’dan çıkamayacağı düşüncenin içine sıkışmış, Avrupa’daki öğretmenini özleyen Chiaki’nin Japonya’da elinden geleni yapmak için çalışan birine dönüşmesi. Chiaki’nin bu dönüşümünde büyük payı olan, piyano öğrencisi ve yan komşusu Noda Megumi, nam-ı diğer Nodame’nin başarılı ancak farklı piyano stili. Bu ikisinin ilişkisi. Onların gelişimine katkıları olan ve diğer taraftan da kendi müzik yollarını bulan diğer konservatuar öğrencileri.

Sınavlar, yarışmalar, başarılar, başarısızlıklar, aşklar, ayrılıklar, birbirini hep destekleme, hep daha iyi olabilme yolunda ilerleme… Aslında müzik, müzik ve müzik…

Çok eğlenceli izleyin mutlaka! Ben de devamını izleyeyim. 😀

Açılış Müziği: Suemitsu & The Suemith’ten Allegro Cantabile

Kapanış Müzikleri:

1-12. Bölümler: Crystal Kay’dan Konnani Chikakude…

13-22. Bölümler: Suemitsu & Nodame Orkestrası’ndan Sagittarius

23. Bölüm: Suemitsu & The Suemith’ten Allegro Cantabile

Nobunagun

Nobunagun

Nobunagun da adını meşhur tarihi karakter Oda Nobunaga’dan alan animelerden biri. Nobunagun Masato Hisa’nın aynı adı taşıyan mangasından yola çıkılarak Hiroshi Yamaguchi tarafından yazılıp Nobuhiro Kondo tarafından yönetiliyor. 2014 yılında yayınlanan anime, 13 bölümden oluşmakta. Devamı olsa olurmuş valla.

Dünyayı istila etmeye çalışan, uzaydan gelen ve Evrimsel İstilacı Cisimler (EİC) adlı yaratıklar. Bunlarla savaşma yetisi sağlayan E-genlerine sahip insanlar. Ortalamanın altında bir okul başarısına rağmen silahlar, askeri araçlar, gemiler, uçaklar, tanklar konusunda ileri seviyede bilgi sahibi, asosyal bir lise öğrencisiyken Tayvan’a yaptıkları okul gezisinde EİC saldırısının ortasında kalınca E-geni uyanan Ogura Sio. Bu Ogura Sio Nobunaga’nın reenkarnasyonu olmuş oluyor.

Bu olaydan sonra Ogura Sio bu yaratıklarla savaşmak için oluşturulmuş Dogoo adlı organizasyona dahil olup diğer E-geni sahipleriyle birlikte savaşmaya başlıyor. Sio üzerinden Nobunaga’nın üstün savaş stratejisi tekniklerine vurgu yapılıyor. Nobunagun da Nobunaga’nın kendi yaşadığı dönemde yeni yeni gelişen silahlara verdiği önemden dolayı Sio’nun uyanan silahına verdiği isim.

Bölümlerde yaratıklarla yeni yeni mücadelelere yer verilirken sonlara doğru Komutan olan yaşlı kadın, yardıma gelen uzaylı yaratık, Komutanın sağ kolu olan Saint-Germain ve E-genleri hakkında bilgiler ediniyoruz. Sona doğru bu şekilde açıklık getirmeleri de güzel olmuş.

Nobunagun’un sonucunda dünyanın yaratıklardan kurtulduğunu düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz ki tam olarak bu nedenle devamı olabilirmiş demiştim aslında. Şahsi görüşüm eğlenceli, sürükleyici bir anime olduğu yönünde.

Nobunagun’un müziklerini Yutaka Shinya yazmış.

Açılış Müziği: Pay Money to My Pain’in seslendirdiği Respect for the Dead Man

Kapanış Müzikleri:

İlk Bölüm: Pay Money to My Pain’den Respect for the Dead Man

2-5. ve 11-13. Bölümler: Shiori Mutō, Yū Asakawa ve Sumire Uesaka’nın seslendirmesiyle Chīsana Hoshi’nin alfa versiyonu

6-10. Bölümler: Shiori Mutō, Chiwa Saitō, Mutsumi Tamura and Ayumu Murase’nin seslendirmesiyle Chīsana Hoshi’nin beta versiyonu

Bebek Bakım Sorunlarına Mucize Çözümler

Bebek Bakım Sorunlarına Mucize Çözümler – Tracy Hogg ve Melinda Blau

Bebek Bakım Sorunlarına Mucize Çözümler, bir bakıma devam niteliğinde. Benim elimdeki Gün Yayıncılık’tan çıkmış 18. baskı. 527 sayfadan oluşuyor. Uzun bir sürede okuyabildim; çünkü büyük bir kitap olduğu için öyle emzirirken tek elle tutup okumak mümkün olmuyor maalesef.

Yeni Annelere Mucize Çözümler’de yenidoğanlara odaklanmışken, Bebek Bakım Sorunlarına Mucize Çözümler kitabında Tracy Hogg teyzemiz daha geniş çaplı sorunları ele almış. Bu kitabında da yine E.A.S.Y. yöntemini anlatarak başlıyor işe. Bebeğinizin nasıl bir kişiliği olduğunu anlamanızın öneminden, çeşitli tipte bebekler ve ebeveynlerden bahsediyor.

Bebek Bakım Sorunlarına Mucize Çözümler beslenme konusuyla devam ederken, gerek sıvı beslenme gerekse sonrasında katı gıdaya geçiş konularına değiniyor. Devamında ise uzun uzun uyku konusunu işliyor. Bence bu kitabın en en en değerli bölümleri buralar. Çocuğum büyüdükçe dönüp dönüp geri bakacağımı düşünmekteyim açıkçası. Bende bıraktığı izlenim bu yönde.

8. bölüm olan Çocuklara Duygusal Zindeliği Öğretmek adlı bölüm de oldukça ilgi çekici ve güzel bilgiler içeriyor. Sonraki bölümde E.A.S.Y. yöntemine bir adım daha ekleyen Tracy Hogg erken tuvalet eğitiminden bahsediyor. Bu yaklaşımın temelinde de çocukların 9. aydan itibaren tuvalet eğitimiyle tanıştırılması, bu sürecin tamamen çocuğun isteğine bırakılmaması, bu yönde yönlendirmeler yapılması ve bu sürecin çocuğunuzun artık sizi memnun etmekle ilgilenmek bir yana her şeye karşı çıktığı, ergenlik provası niteliğindeki 2 yaş sendromuna gelmeden başlatılması ve hatta bitirilmesi bulunuyor.

Yazarlar kitabın sonunu nasıl bağlayacaklarını düşünürken bir danışan anne “Her Şeyin Yolunda Gittiğini Düşündüğünüz Anda… Her Şey Değişir” demeleri önerisinde bulunuyor ve böylece Bebek Bakım Sorunlarına Mucize Çözümler’in sonu her ebeveynin kesinlikle aklından çıkarmaması gereken konuyla bağlanıyor: Asla asla demeyin! Her şey yolunda giderken bir gecede her şey değiştiğinde çözüme ulaşmak için nasıl bir izlemelisiniz, kendinize hangi soruları sormalısınız gibi listelerle önerilerde bulunuyor.

Nobunaga The Fool

Nobunaga The Fool

Nobunaga The Fool uzun bir aradan sonra yazmak isteyeceğim ilk anime olmazdı sanırım. Aslında kesinlikle yazmak istediğim başka şeyler izledim; ama yazmaya fırsat olmayınca kaldı, daha sakin şekilde yeniden izleyip yazmak en iyisi sanırım.

Asıl konumuza gelecek olursak, Nobunaga The Fool 2014’te yayınlanmış, aşağı yukarı 24 dakikalık 24 bölümden oluşan hem tarihi hem de robotlu bir anime. Shouji Kawamori’nin yazdığı Nobunaga The Fool’u Eiichi Sato yönetmiş.

Oda Nobunaga Savaşan Beylikler Dönemi’nde ülkeyi birleştirerek savaşa son vermeyi amaçlayan tarihi bir kişilik. Nobunaga The Fool’da da yine bu amaç için uğraşan, Oda klanının herkesin aptal olarak gördüğü büyük oğlu. Babası ve erkek kardeşi ölünce klan lideri olmasına mutabık kalınsa da pek bir güvenilmiyor kendisine. Neticede aptal. 😀

Tarihi dediğime bakmayın, tarihi olduğu kadar kurgu bir dünya. Tarihten kişilere farklı karakterler verilmiş bir anime. Doğu ve Batı olmak üzere iki yıldız var. Doğu Nobunaga’nın birlik oluşturmaya çalıştığı, savaşın hakim olduğu dünya. Batı ise gelişmiş ve esasen robotları yapıp gönderen dünya. Gelişmiş Batı az gelişmiş doğunun savaşından nemalanıyor. Tanıdık geldi mi?

Bir de daha özel robotlar var ki onları herkes kullanamıyor, bir de sembol adı verilen kolyelere sahip olanlar kullanıp gücüne güç katabiliyor. Batı’da birliği sağlamış olan da bizim Kral Arthur. Doğu bir yandan kendi içinde savaşırken, bir yandan da Batı’nın istilası tehdidiyle karşı karşıya kalıyor. Düşmanlar sarmış dört bir yanı. Kral Arthur’un derdi de dünyayı sona kavuşturduktan sonra hayallerdeki gibi sadece barışın sürdüğü bir dünya kurabilmekmiş.

Savaşlar savaşlar derken kaçınılmaz olarak kayıplar, yeni kazanımlar, beklenmeyenler, kaçınılmaz sonun getirdikleri, her sonun yeni bir başlangıç olması şeklinde ilerliyor anime. Robot sevenleri buraya alalım. 🙂

Açılış Müzikleri

1-13. Bölümler: Minori Chihara’dan Fool The World

14-24. Bölümler: JAM Project’ten Breakthrough

Kapanış Müzikleri

1-13. Bölümler: Stereo Dive Foundation’dan Axis

14-24. Bölümler: Asuka’dan Orchid (RAN)